Bu yazımızda Tolkien’e yöneltilen eserinde “din olmayışı” eleştirisini irdelemeye devam edeceğiz. Bu yazımız daha önce yazdığımız İbadethane ve Küreden Küpe yazılarının devamı niteliğinde olacağından, bu ve devam yazılarını Tolkien Evreni ve Din başlığı altında toplamayı uygun gördük. Bundan sonraki yazılarımızı da yine bu başlık altında yayınlayacağız.
Tolkien’e yöneltilen “din olmayışının” sebebi elbette modern görüşten kaynaklanıyor ve göremiyorum öyleyse yoktur/yok mudur? gibi bir mantıktan doğuyor. Tolkien ise cevabında “tarihi iklimin bir parçası” şeklinde bir vurgu yapıyor.
Bu vurguyla birlikte bizde geçmişi dönem inançlarına, dinlerine bakarak Tolkien’in işaret ettiği tarihi iklimi biraz daha anlamaya gayret göstereceğiz. Geçmiş çağlarda ve devirlerde farklı imtihan ve Tek Olan’a çağrılar olmuştur. Bu sebeple farklı inançlar ve ritüeller de ortaya çıkmıştır. Birbirinden şekil farklı olsa da hakikat bazında birlikler sezilebiliyor.
Geçmiş çağları ve inançları incelerken biraz ilginç bir duruma da rastlıyoruz. Bilindiği üzere günümüzde İslam, Hristiyanlık, Musevilik ve Budizm inançları vardır lakin geçmişe baktığımızda inançların net birer ismi olmayışı da dikkatimizi çekti. Bugün bu isimleri o inançlara daha çok biz veriyoruz. Şamanlık, Şamanizm, Sami dinleri gibi. Bilemiyoruz ama isim verme, isim atama da katılaşmanın bir sonucu olabilir.
Önceki yazılarımızda, geçmiş dönem insanları için modern insana nispeten daha perdesiz bir inancın olduğunu söylemiştik. Buna bağlı olarak gerçekleşen bir katılaşmanın olduğunu da belirtmiştik. Bu düşüncemizi örneklendirirken küreden küpe doğru bir değişimin olduğunu da sizlerle paylaşmıştık. Geçmiş dönem insanları göğe secde ederken, bugünün insanı küpe yani Kabe’ye doğru secde etmektedir. Biz bu örneği verdiğimizde akla şu ihtimal de gelmektedir. Geçmiş dönem insanları daha üstün, daha iyi bir inanca sahipken, bugünün insanı daha düşük bir inanca mı sahip olmaktadır? Bu elbette böyle değildir. Zira bir katılaşma olsa da teklif edilen şey yine O’na dönmektir. Burada farklı olan öğretidir. Bir önceki yazımızda da teklif biraz da muhataba göre değişkenlik göstermektedir. Bu iki dönemin karşılaştırmasına değinmek istiyoruz. Martin Lings’e ait olan Onbirinci Saat isimli eserde bu konu ele alınmıştır. İçinde bulunduğumuz dönemi 11. Saat olarak ele alan Martin Lings bu iki inancın durumunu karşılaştırırken, bizlere Matta’dan bir örnek sunuyor; üzüm bağı ve pazar yeri. Her ne kadar okurlarımızın aşina olduğunu düşünsem de bu örneği burada zikretmek faydalı olacaktır.
“Üzüm bağı meseli. Meselde erken saatlerde üzüm bağına işçi tutmaya giden ve saat 3 sularında, 6 ve 9 sularında ve nihayet 11 sularında pazar yerinde boş gezen işçileri tutan ev sahibi bir adamdan bahsediliyor. Sıra ücretlerin ödenmesine gelince ise, son başlayanlara en önce, ilk başlayanlara en son ücret ödenmesini emrettiğinden, onlarında kendilerinin bütün günün ağırlığını ve sıcaklığını çektiğini ve işe 11. saatte başlayanların kendileriyle aynı ücreti aldığından yakındıklarından bahsediliyor. Bunun üzerine ev sahibi, malıyla istediğini yapmakta serbest olduğunu ve onlara da aynı ücreti vermek istediğini belirtiyor.”
Anlatılan misale göre işe saat 11’de başlayan işçiler “günün ağırlığını ve sıcağını çekenlerle” aynı ücreti alırlar. Üstelik son gelenler, ücretlerini de ilk alanlar olmuşlardır. Bu sebeple geçmiş dönem insanının ücreti ile günümüz modern insanının (ahir zaman insanı diyerek, daha kapsayıcı bir ifade kullanmak mümkündür) ücreti aynıdır. Bu misalin incelemesine ve detaylarına zaman zaman değineceğiz. Buradaki odak noktamız ise son gelenin ücretinin, ilk olarak alması ve öncekilerle eşit olmasıdır. Bu misale daha yakından bir örnek verecek olursak;
“Resulullah (asm.) bir gün sahabelerine:
“Ah keşke bana doğru, havuza gelen kardeşlerimi bir görsem de, içlerinde şerbetler olan kaselerle onları karşılasam. Cennete girmeden önce, onlara (Kevser) havuzumdan içirsem.”
Bu sözleri üzerine ona denildi ki: “Ey Allah’ın Resulü biz senin kardeşlerin değil miyiz?”
O şöyle cevap verdi:
“Sizler benim ashabımsınız (arkadaşlarımsınız). Benim kardeşlerim de beni görmedikleri hâlde bana inananlardır. Mutlaka ben Rabbimden sizinle ve beni görmeden iman edenlerle gözlerimi aydınlatmasını istedim.”
Hadis-i Şerif
Yukarıda verdiğimiz son gelenin durumu hakkındaki bir örneği 11. Saatin içinde bile tekrardan görebilmekteyiz.
Genel çerçevede son yazımızı Kabe ve Göğe secde ile bitirmiştik. Bu noktada Kabe katılaşma sonucu ortaya çıkan bir yapı değildir lakin bir hikmete binaen sona saklanmış gibi duruyor. Bir ihtimal hakikat-i Kabe’nin göklere nispeten bir farkı olabilir, bu durum. Yazımızı sona erdirirken Tolkien Evreni ile ilgili pek bir şey söylemediğimizin farkındayım. Öncelikli olarak tarihi iklimi ve farklılıkları biraz daha anlama gayreti içerisindeyiz şimdilik. Yazımızı bir iki soru ile de bitirebiliriz Tolkien evreni ile ilgili olarak;
*Eru bir Deus Otiosus(Durgun, durağan tanrı) mıdır?
** Tolkien evreninde neden cennet dair bir anlatı yoktur?
2 Comments
Soru meraklandırdı, cevap için takipteyiz.
“Küreden Küpe” yazınız da çok ufuk açıcıydı. Bu yazıda da “Bilemiyoruz ama isim verme, isim atama da katılaşmanın bir sonucu olabilir.” düşüncenize bende katılmaya başladım. Hep merak etmişizdir önceki peygamber gönderilen veya peygamber gönderilmeyen toplulukların hallerini veya inançlarını. 11.saat meselesi de konuyu kavramamıza çok yardımcı oldu. Ardından gelen Hadis-i Şerif ise noktayı koymuş oldu kendi zihnimde. Tolkien evreni ile nasıl ilerleyeceğinizi merak ediyoruz.