Tolkien Evreni ve Din – 3
Kasım 18, 2020
Duvara Çivilenen Köpek
Aralık 5, 2020
Hepsini Göster

Âşk Nedir?

Uzun zamandır planladığım bu yazı dizisine artık başlamak istedim. Genelde ilgi duyduğum bu alanda aldığım notlarla bu konuyu anlamak ve pekiştirme derdine girmek istedim. Siz değerli okuyucularımızın da bu konuda yapacağınız paylaşımlarınızı merakla beklerim. Çünkü bu konu her an tazeliğini koruyan son nefesimizi verinceye dek pekişecek olan ve vuslat arzumuzu arttıracak müthiş bir konu.

Önceki yazımızda değinmeye çalıştığım konulardan biri müziğinde yardımı ile “O’nu (c.c) anma ve hatırlama konusu idi. Yani zaman zaman O’nu(c.c) anarken içinizin heyecan ile dolup taştığı, tüylerimizin diken diken olduğu ve o hissi devam ettirme arzusu ya da o an da hayalimizde canlanan bazı görseller.

Burada sizlere sormak ve paylaşmak istediğim bazı şeyler var. Ben o an da oluşan görselleri önceki yazıda paylaşmaya çalışmıştım ama eksik olan görselleride aşağıdaki videoda paylaşmaya çalıştım. Hem de belkide daha da “sarhoş” eden bir parça ile.

Videonun sonunda da (4:00 dan sonra), o özlediğim Üsküdar’da geceleri “Sarhoş Nuri” abinin evinde yani parkta, kedileri ile ettiğimiz Allah (c.c) ve Efendimiz(sav) sohbetlerinden bir parça vermek istedim. Burada üzerinde durmak istediğim konular “Sarhoşluk” , “Zevk-i Ruhanilik” ve “Allah Aşk’ı”

Videoda göstermeye çalıştığım şey yaşamayı çok istediğim ama nasip olmayan “Eski İstanbul Günleri”. Bu ruhu kısmen elde etmeye çabalasamda kokusunun kokusunu duymuşumdur belki. Nuri abi Üsküdarda “Meczub” diyebileceğimiz bir çok insandan biri sayılabilir. Kendisi bana bir çok defa vişne sulu – kolonya teklif etmişti içmek için. Ama ben daha çok edeceğimiz sohbete odaklanıp reddettim. Bu “sarhoş olma” teklifi hiç ama hiç itici gelmiyordu. Bunu arzulamadığımı söyleyemem. Sokakta kedilerle, ağaçlarla sabahlayıp Allah’tan gelecek rızkı beklemek hiç kulağa kötü gelmeyen birşey idi benim için. Sistemin dışına çıkmak ve âşık yaşamak neden kulağa kötü gelsin. Ama malesef bu zamana kadar okuduğumuz ve dinlediğimiz sohbetlere saygısızlık yapamazdım. Çünkü bu benim karakterime göre biraz kolaya kaçmak gibi (meczupları tenzih ederim) geldiğini söylemeden geçemeyeceğim. Bir nevi akan nehri seyrederken, zikretme ve üstüne Allah’a giden köprüler kurma görevinden cayıp nehre kendimi salmak gibi hissederim. Bu samimi sevme yolunda ilerlemek adına okuduğum kitaplar, dinlediğim sohbetlerden notlarımı sizlerle paylaşıp daha da idrak etmeye çalışabiliriz. Aldığım notlardan birinde şu yazılıydı.

Üç türlü sevgi vardır;

Sevgiyi sevmek.

Vasıtayı sevmek.

“Zât’ı” sevmek.

Ve genelde toplum ya âşka âşık olur ya da vasıtaya âşık olur.

Benim amacım da “Zât’ı” sevmek olsa da onu nasip edecek olanda o Zâttır.

 

“Muhabbet, âşk insanların iradesinde değildir iradi külliyededir.

Allah kulu sevmeden kul Allah’ı nasıl sevsin. Önce Allah kulu sever sonra kulun kalbi Allah’a döner. Ama bunun şartı ise kul Allaha ibadet etmeye başlar. Bu ibadet pek muhabbetli olmaz ama o ibadet Hakkın muhabbetini kulun üzerine celb eder.

 

Bu güzel not’u bir ayetle tasdik edebiliriz.

 

Âl-i İmrân Suresi 31. Ayet

De ki: ‘Eğer siz Allah’ı seviyorsanız bana uyun; Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.’

 

Hakiki âşk ve sevginin yolu gayet açık anlaşılmaktadır. Bazen âşk veya sarhoşluk his veya düşünceleri beni farklı duygulara ve düşüncelere itsede bunu kırmızı çizgi belirlemekte fayda vardır. Efendimiz (sav) bizler için ne güzel sağlam ve hızlı bir yol sunmuştur. O’nun (c.c) sevgisini kazanmamız için tüm tüyoları bizlere sunmuştur.

 

Mahmud’un hanımı ve Sultan Abdülmecid’in annesi Bezm-i Alem Valide Sultan’ın sıkça kullanmış olduğu mühründe kazınarak şunlar yazılmıştır; “ Muhabbetten Muhammed oldu hasıl, Muhammed’siz muhabbetten ne hasıl?”

 

Video’nun sonundaki Nuri abi ile Muhabbetlerimiz Muhammed’siz (sav) olmazdı. Allah onun yardımcısı olsun. Genelde gözünden yaş eksik olmazdı. O kısmı kaydedemedim ama o bölümde de Muhammed (sav) derken gözlerinden yaşlar akarak anlatıyordu.

 

Efendimiz (sav) olmasaydı hayatımızın anlamı olan O’nu(c.c) bulma çok zor olurdu bizler için. Bu yüzden O’nu ararken, anarken ve O’nu isterken yine “sarhoş” (bildiğimiz anlamda) olmayan Efendimiz (sav) örnek almamız gerektiğine kanaat getirebiliriz.

 

Allah (c.c) kendi kendini lütfetmiş anlaşılmak ve kendisini tanıtmak için. Bu tenezzül etme herşeyin başlangıcı. Onu aramak ve onu bulmak o kadar yakın. İnmiş kalbimize kendisini göstermek için. Üniversitelisi, okumuşu, okumamışı herkese yakın ve her an muhabbet kurmamızı bekliyor.

 

“Sığmam dedi Hak arz u semaya,

Kenzen bilindi dil madeninden.”

İbrahim Hakkı Erzurumî Hz. (k.s)

 

“Bu muhabbet başladıktan sonra geriye sadece mana tarlasına muhabbet tohumu atmak kalıyor. Ama bu tohumu sulamak lazım gözyaşı ile ve eğer sularsak yakın zamanda bu tohum meyve de verecektir. Ne mutlu âşkla yaşayanlara”

Ama bir yandan da Bir Meczubun Rüyası, Asa, Melekler Ağlarken gibi kitaplardan da öğrendiğimiz gibi “Meczub” olanlara selam olsun.

ve bir kaç not ile bu yazıyı bitirmek istiyorum.

 

● Bütün âşklar Allah’a dır.

● Seven sevdiğinde Hak’kı görür ama sevdiği perde olur.

● Allah’ı aks eden aynaları biz zannederiz. Kim ki aynayı kaldırıp Allah’ı buldu.

● Allah’ın sevgisi olmasayadı mahlukatı yaratmazdı.

 

Not: Videodaki Mediha Şen Sancakoğlu’nun seslendirdiği – “Aşk Nedir?” parçası da aynı kedilerden önceden korkup sonradan hayatımın bir parçası olması gibi önceden sevmediğim hatta yadırgadığım parçaydı. Ama sonradan bana belkide âşk’ı ele almasından ötürü sevdirilen bir parça oldu. Artık Türk Sanat Müziği ‘de dinleyen biri haline gelmiştim.

 

2 Comments

  1. Musa Deliorman dedi ki:

    Çok güzel anlatmıssınız. Tam ben de buna değinmek istemiştim. Sevgiyi sevmek, vasıtayı sevmek, “Zât’ı” sevmek. İşte bunların birinde takılmak ya da bir üst levele geçmeyi beklemek. Aslında buralarda oyalanmamızı da Allah nasip edecektir. Bir nevi mama bekleyen kediler gibi çevresinde gezer durursun , miyavlarsın, ayrılmadan beklersin. Sonunda bazen kavuşursun bazen de nasip olmaz. Ama şu bir gerçektir ki sevip saydığınız Allah dostlarına baktığımızda hepsinde O’na(c.c) anmanın, zikrin, şükrün arttığı ve hallerinde bir dinginlik, sakinlik ve teslimiyet söz konusu. Hakiki olarak “Zât’ı” sevmenin ve ona aşık olmanın nasıl görülebileceğini belki bu açıdan kestirebiliriz. Kısaca daha dikkat çeken farklı eylemler yapmaya gayret eden değilde daha sıradan bir “insan” görünümü göstermekteler.

  2. mehmet dedi ki:

    Çeşitli eserlerde okuduğumuz aşka dair metaforlar değişiklik gösteriyor. Kimi aşk bineğine biniyor kimi aşk şarabından içiyor kimisi kimisi de aşk ateşinde yanıyor. Bunlar sanki Aşk’a ulaşmadan önce yapılanlar gibi ama aşık olmanın bir parçası. Sevdiğimiz bir yemeği yemeden önceki aşamalara benziyor. Acıkma, yemeğin pişmesi ve sofranın kurulması gibi. Bunların hepsi yemeğe ait şeyler ama yemek değil. Bunları yapsak bile daha yemek yemiş sayılmayız. Aşk makamına çok uzak biri olarak burada kalma, daha ileri gidememe de sofranın güzelliğine takılma olabilir mi? Yemeği de yedik diyelim sonrasında bir de Türkçe’de çok sevdiğim bir dilek olan (batılılar sadece iştah dilerler) afiyet vermesi var. İyi bir yemeğin üstüne tatlısı meyvesi çayı kahvesi meşrebine göre dumanı veya muhabbet faslı var. Kim bilir Efendimiz’le (SAV) aynı sofradan nasiplenme nasıl birşeydir…

    Sanırım ben acıktım. Bu güzel yazının sevkettiği serbest çağrışımlar beni mutfağa götürecek 🙂
    Lütfen devam!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir