Bir robotun insan gibi davrandığında insan gibi bilinçli kabul edilmesi gerektiği konusunda enteresan bir hikaye-argümana rastladım. Argümanı Mehmed Ali Çalışkan’dan dinlemek için aşağıdaki videoyu 42. dakika 50. saniyeden itibaren izleyebilirsiniz.
Argüman özetle şöyle: Çocukluğumuzdan beri tanıdığımız ve beraber büyüdüğümüz, çok sevdiğimiz bir arkadaşımız bir gün bize gelip robot olduğunu öğrendiğini anlatıyor. Kendisi de bunca zaman bunun farkında değilmiş. Bu varlığın bir robot olduğunu öğrenmiş olmamız ona olan bakışımızı, onunla olan ilişkimizi değiştirir miydi? Böyle bir arkadaşlığı sırf arkadaşımız robot çıktı diye çöpe atar mıydık? Çalışkan’ın buna cevabı net. Bizim için arkadaşımızın “özü” önemli değildir, böyle bir ilişkiyi çöpe atamayız.
Gerçekten böyle mi? Başından beri insan sandığımız bu arkadaşımızın robot olduğunu bilmek önemsiz midir?
Çalışkan: “İnsanlık dediğimiz durum bir davranışsal bütündür. Bu davranışsal bütünlük ortaya çıktığında buna kayıtsız kalamayız.” diyor. Çalışkan’ın argümanının özü insandan ayırt edilemeyen davranışlar sergileyen bir varlığın insan gibi bilinçli olduğunun kabul edilmesinin gerektiğidir. Bu varlığın yapıldığı malzemenin bir önemi yoktur.
Bu argümanın çok güçlü bir yönü var. Zira insanlarla ilişkimizi aslında bu kurala göre sürdürüyoruz. Kendimiz haricinde hiçbir insanın gerçekten bilinçli olduğunu bilemeyeceğimiz hâlde bizim gibi davrandığını gördüğümüz, bize benzeyen diğer varlıklar olan diğer insanların da aynı bizimki gibi bir bilince sahip olduğunu varsayıyoruz. Diğer insanların da bizim gibi bilinçli olduğu yönünde çok güçlü bir sezgimiz var. Elbette bunu kendimize de bir başkasına da ispat etmemiz, elimizdeki mevcut araçlarla, mümkün değil. Ancak bunu bir gerçek olarak kabul ederek hayatımıza devam ediyoruz.
Peki diğer insanlarla olan ilişkilerimizi dayandırdığımız bu ilkeyi robotlara da uygulamamız, insan gibi davranan robotları da etten kemikten diğer insanlar gibi bilinçli kabul etmemiz gerçekten gerekiyor mu? Robot ve insanlar arasında bu açıdan bir fark olmadığı söylenebilir mi?
Bu soruya cevap verebilmek için Çalışkan’ın argümanındaki varlığı adım adım deforme edeceğim. Ancak bu deformasyon sürecinde argümanın özünde bulunan “insandan ayırt edilemeyecek tepkiler veren (bu tepkileri daha ziyade konuşma ve düşünmenin dışarı yansıması olarak kabul ediyorum) bir varlık” varsayımına dokunmayacağım. Bu varlığın yalnızca suretini değiştireceğim.
Çocukluğumuzu beraber geçirdiğimiz bir robot yerine az önce tanıştığımız bir robot düşünelim. Bu robot yine örnekteki robot gibi insandan farkı olmayan bir görünümde ve insandan farkı olmayan davranışlar sergiliyor olsun. Bu robotun bilinçli olduğu konusunda ilk örnektekinden daha az emin olacağımızı söyleyebiliriz. İlk örnekteki robotla geçirdiğimiz uzun yıllar, aramızdaki özel ilişki bizi objektif bir tespit yapmaktan uzaklaştıracaktır.
Örneği deforme etmeye devam edelim. Bu özellikleri sergileyen robot insan gibi konuşan, tepkiler veren bir robot olsun ama görünüşü robot olduğunu açıkça ele versin. Örneğin aşağıdaki görseldeki gibi gözüksün (Görsel Chappie’den alınma). Böyle bir robotun insandan farksız bir bilince sahip olduğunu söylemek biraz daha zorlaşacaktır.
Örneği deforme etmeye devam edelim. Robotun şekli insanı andırmasın bile. Hareket edebilen, konuşabilen bir robot olsun ancak, android olmasın. Örneğin basit bir dikdörtgen prizma formunda olsun. Böyle bir robotun bilinçli olduğunu söylemek daha da zor olacaktır.
Robot fikrini komple terk ederek örneği daha da deforme edelim. İnsan gibi tepkiler veren bu varlık sanal dünyada bulunsun. Örneğin bir bilgisayar oyununda oyuncu dışındaki karakterlerden biri olsun. Bir bilgisayar oyununda olmasına rağmen bu karakterle aynı bir insanla kurduğumuz gibi iletişim kurabiliyor olalım. Bu insan gibi konuşan, tepki veren oyun karakteri her ne kadar bizi büyülese de bilinç sahibi olduğunu muhtemelen yukarıdaki örneklerden daha zor kabul ederiz.
Çalışkan’ın argümanının özü korunduğu hâlde kabuğu deforme edildikçe ilk başta gözüktüğü kadar kuvvetli olmadığı ortaya çıkmaktadır. Çalışkan’ın hikayesinin bu kadar çarpıcı olmasının sebebi insanda bulunan yüksek empati duygusudur. Bu özelliğimiz sayesinde cansız varlıklarla bile kolayca empati kurabiliriz. Steve isimli bir kurşun kalemi konu alan aşağıdaki sahne bunu kısa ve çarpıcı biçimde gösteriyor:
Yalnızca birinin bir kaleme insan ismi vermesi, anında o varlıkla küçük de olsa bir bağ kurmamıza yarıyor. Sonra bu kalem kırıldığında içimizden de bir parça kopuyor. Gerçekte ölen, zarar gören bir canlı yok. En basit anlamda bilinci olan bir varlık bile söz konusu değil ama yine de böyle hissediyoruz. Bunun sebebi kalbimizdeki neredeyse sonsuz bağ kurma, empati yapma potansiyeli.
Ama şunu fark etmek gerekiyor: Yalnızca biz öyle hissettiğimiz için Steve bilinç kazanmıyor. Steve’e bir yüz çizseydik ve bir süre onunla vakit geçirseydik kırıldığında yaşayacağımız üzüntü de büyüyecekti. Hatta yüz çizdikten sonra ona dertlerimizi, anılarımızı anlattığımızı onun da sessizce haftalar boyu bizi dinlediğini düşünelim. Bundan sonra birisi Steve’i kırdığında çok daha fazla üzüleceğimizi tahmin edebiliriz. Bu örneği Çalışkan’ın robot arkadaş örneğine kadar aşama aşama geliştirebiliriz ve nihayetinde elimizde insandan farksız bir robot arkadaş olabilir. Ancak, özünde değişen bir şey yoktur. Karşımızdaki varlık hâlâ bizim isim taktığımız, herhangi bir insandan ayırt edilemeyecek kadar karmaşıklaştırılmış bir kurşun kalem Steve’den başka bir şey değildir. Böyle bir varlığın bilinç sahibi olduğunu kabul etmemizi gerektirecek bir sebep yoktur.
Buna karşılık kurşun kalem Steve’in robot arkadaşa uzanan yolculuğunda bir noktada bizimki gibi bir bilinç kazandığı ileri sürülebilir. Ama bu iddia da bilinç hakkındaki şu an sahip olduğumuz bilgi seviyesi düşünüldüğünde dayanaktan yoksun olacaktır. Bilincin nasıl ortaya çıktığı anlaşılamadan bir robotta bilinç ortaya çıktığını iddia etmek temelden yoksundur. Bilinçliliği ölçebileceğimiz bir aletimiz olana kadar da bu durum değişmeyecek gibi gözükmektedir. Böyle bir aleti hiçbir zaman elde edememe ihtimalimiz de, bilincin öznel doğası düşünüldüğünde, hiç uzak değildir.
Ufuk Nur Kılıç
5 Comments
Öncelikle yazınızla birlikte hoşgeldiniz diyorum. Benimde tefekkür etmeye çalıştığım konulardan biriydi. Kediler veya sevdiğim ağaçlara verdiğim zamanla empati kurup bir iletişime geçmeye başladığımda onlara ayırdığım “zaman” ı arttırdıkça empati ve bağ artıyordu. Yukarıda da bahsettiğiniz gibi kedilerle daha iyi iletişimdeydim çünkü bana tepkileri vardı ve duygularını gözlemleyebiliyordum. Bilinç kavramınıda çok iyi deforme ederek çok güzel açıklamıssınız. Şahsım adıma faydalandım. Teşekkürler. Yazılarınızın devamını merakla bekliyoruz.
Merhaba Musa Bey, hoş bulduk.
Teşekkür ederim Musa Bey, hoş bulduk.
Ufuk bey;
“Yecüc ve mecüc konusu, bu bakımdan ruh ile bir alakası var mı acaba? İnşallah kelimesinin de var. Acaba “inşallah” demekle, “ruh” ile ilgili bir gelişme mi oluyor onlar için?”
Bu yorumu sitemizdeki Demircilik-4 yazısındaki yorumdan alıntıladım. Bu mahiyette robotların bir bilinç kazanma ihtimalini düşünebilir miyiz? Acı çeken yahut sevinç yaşayan robotları da ihtimal dahilinde tutabilir miyiz?
Yine bu minvalde yüce kitabımız Kur-an’ı Kerim’de kölelikle ilgili ayetler de mevcut. Kölelik günümüzde kalkmış gibi görünüyor elbette lakin uzun dönemde, insana hizmet eden bilinçli robotlar birer köle gibi bakılabilir mi? Bakara suresi 177 ve 178. Ayetlerde köleler ile ilgili vurgular var. Bu sebeple bu iki ayete köle/robot hukuku açısından bakmamız mümkün müdür?
Sizin belirttiğiniz bilinçsiz/hareket kabiliyeti olan robotlar için söylediklerinize katılmakla birlikte eğer ki ruhi bir gelişme olursa robotlara bu açıdan da bakabilir miyiz? iyi çalışmalar dilerim.
Merhaba Ömer Tahir Bey,
Bilinç hakkında o kadar az şey biliyorum ki robotların bilinç kazanması mümkün mü sorunuza “Allah bilir” dışında bir cevap şu aşamada veremiyorum. Benim mevcut hissiyatım robotların veya herhangi bir biyolojik olmayan yapay varlığın hiçbir zaman bizimki gibi bir bilinçleri olmayacağı yönünde. Ama bu iddiayı ispattaki güçlük sebebiyle konuya giriş için kendimce zayıf bulduğum bir argümanı ele alıp o argümanı çürütmeye çalıştım.
Robot köle hukuku meselesi ise ilginç bir mesele. Bu konu hakkında uzun yıllar önce bir yazı gördüğümü hatırlıyorum. Yine şimdiki düşüncelerime göre bu ilişki olsa olsa robotun ürettiği şeylerin kimin malı olacağı, robotun verdiği zarardan kimin sorumlu olacağı gibi sınırlı bazı özel hukuk ilişkileri için bir anlam ifade edebilir. Yoksa köleliğin kalktığı bir dünyada bilinçli olduklarından emin olduğumuz varlıklara (emin olabildiğimizi varsayalım şimdlik) köle muamelesi yapılmasına dönmenin mümkün olmayacağını düşünüyorum. Kaldı ki insanların köleleştirilmesine tarihi plan içinde bazı gerekçeler bulunabilse ve bunun köleler açısından dahi avantajlarından bahsedilebilse bile sırf kölelik yapmaları için bilinçli varlıklar yaratmanın zulüm olacağı düşüncesindeyim.
Burada yeri gelmişken belirtmek istediğim bir diğer nokta ise bilinçli kölelere hiç ihtiyaç olmadığıdır. Bir robotun bir insanın yaptığı işlerin tamamını bilinçsiz olarak da yapması mümkündür. Bu belki ayrı bir yazının konusu olabilir ama bu yazıda da kabaca bu fikirden bahsediliyor.