Bu yazımız daha önce yazdığımız ibadethane yazısının devamı niteliğinde olacaktır. Tolkien’e yöneltilen “din olmayışı” eleştirisini irdelemeye çalışacağız. Tolkien’e yöneltilen eleştirinin bir sebebini ibadethane yazımızda katılaşma üzerinden açıklamıştık. Yine katılaşma ile bu kez din konusuna eğileceğiz. Bu konuda katılaşmayı bir kitap boyunca irdeleyen Rene Guenon’un görüşlerine başvuracağız.
Katılaşmanın her alana yayıldığından bahsederken; duyguların alanı içerisine giren şeylerin etkisi dışındaki her türlü etkiye karşı modern insanın, kesinlikle duyarsız kaldığını saptamak için etrafımıza bakmak yeterlidir. Bu modern insanın anlama ve algılama alanını daraltmıştır. Bu görüşten doğan “gündelik hayat” kutsal, simgesel özellikli her şeyi dışlayarak, insancıl olmayan şeylerin hiçbir tarzda devreye sokulmadığı bir hayattır. Bu noktada gerçek kelimesi; sadece duyulabilen/ölçülebilen anlamında kullanılmaktadır. Ölçülemeyen şeyler ise gerçek dışıdır. Bu şekilde insana bir pranga vurulmuştur. Modern insan ve modern dünya hakikatin başka bir alanı ile en ufak şekilde de olsa iletişim kurma olanağından varsayım olarak, yoksun olan basit maddi varlıklar olarak değerlendirilmektedir.
Bu materyalist düşünce, dünyanın katılaşmasına daha çok katkıda bulunmaktadır ve katılaşmayı daha da güçlendirmektedir. Bu genel materyalist tutum karşısında, kozmik çevrenin genel tepkileri de yine insanın o düşünceye karşı benimsemiş olduğu tutuma ve takındığı tavra göre değişmektedir. Hakikatin bazı görünümleri, hakikati ladini ve materyalist bir tarzda ele alan herkesin gözünden kaçar. Tıpkı hayvanların kendilerine düşmanca tavır gösteren biri önünde kendilerinden, içgüdüsel ve sezgisel olarak alabildiğine kaçmaları gibi. Kozmik çevrenin ölçümü din dışı bilim adamlarının, deneylerinin erişebileceği alanın dışında kalmışlardır. Burada kozmik çevreye bir örnek getirecek olursak; bereket kavramını örnek verebiliriz. Bereket kavramı iki artı ikinin, dört etmediği yerdir. İki artı ikinin belki 44 belki 444 ettiği yerdir. Bunu bir misalle daha da açacak olursak; Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa(sav) bir zata yarım yük arpa verir. Çok zaman sonra o adam, hem kendi hem misafiri ile o arpadan yerler. Bitmediğini görünce, noksaniyetini ölçmek için ölçerler. Sonra bereket ortadan kalkar ve eksilmeye başlar. Bu vaka, Efendimiz(sav)’e aktarılınca o zata cevaben; “Eğer kile(40 litrelik tahıl ölçüsü) ile tecrübe etmeseydiniz, hayatınız boyunca size yeterdi.” der. Örnekten de anlaşılacağı üzere katılaşma(ölçüm yapma) ile letafet kaçırılmıştır. Kozmik çevrenin tavrını burada daha net görebiliyoruz. Bu ve benzeri birçok olay, İslam tarihinde tecrübe edilmiştir. Elbette ölçüsüz bir yaşamı savunmuyoruz; yanlış anlaşılmasın.
Bu katılaşmayı geometrik şekiller üzerinden de açıklayan Rene Guenon küre ve küp örneğini de veriyor. Küp şekiller arasında en değişmez ve sabit şekildir. İşte bu yüzden maddi unsurlar arasında yeryüzüne atfedilen şekildir. Küp bu maddileşmenin simgesi iken küre ise göksel/semavi ve letafetli olanı simgeleyerek kürenin zıddıdır. Evet ne demeye çalışıyoruz; özetle din konusunda da bir katılaşma söz konusu ama bu muhatabına göre teklif edilir. Yoksa dinin sunduğu letafet ortadadır insana. Muhatabın algısına göre teklif edilir dedik; bu düşüncemiz geçmişte bazı inançların daha perdesiz/letafetli olduğu üzerinedir. Bu düşüncemizi küreden küpe simgeselliği üzerinden örnekleyecek olursak; eski Türk inancında
“Göğe secde edeler. Tengri’ye yakarırlar(göğü seccade yaparlar alınlarını kaldırarak). Göğe secde göğe tapmak değildir. Namaz kılanların secde için alınlarını yere koyarken yere tapmadıkları gibi.
Bugün ise biz yönümüzü Kabe’ye dönmekteyiz. Deyim yerindeyse katılaşmanın bir sonucu olarak secde “küreden küpe” doğru olmuştur. Yazımızı sonlandırırken küçük bir notu da buraya ekleyelim. Sözlükte “dört köşeli veya küp şeklinde olmak” anlamındaki ka’b (كعب) kökünden gelen Ka’be “küp şeklinde nesne” demektir.
Not: 1 Numaralı Resim Oktan Keleş Bey’in ‘Kulbak Bilge’ isimli kitabından alınmıştır.
3 Comments
Çok güzel bir buluş yapmışsınız. Allah daha fazlasını nasip etsin inşallah. Allah sizlerden de razı olsun Berk bey inşAllah
Buluşunuz beni mest etti. Harika bir nükteyi yakalamışsınız.
Bunun yanında, yazılarınızı ilk günden beri takip etmekte biri olarak, Türkçemizi kullanmakta artan maharetiniz gözümden kaçmıyor. Dil zevki apayrı bir şeydir.
Kısa ama muhteviyatlı bu makalenizden dolayı sizi tebrik ederim Ömer bey. Yazın, yazın, yazın… Musa Deliorman ile beraber şu soluk yaşamıma canlılık kattınız. Allah razı olsun.
Kıymettar okurumuz Berk bey,
Daha fazla yazma isteğim var lakin zaman konusunda bir darlık yaşamaktayım şu sıralar. İnşallah önümüzdeki günlerde tekrardan daha fazla zamana kavuşurum. Bu konuda dualarinizi da esirgemezseniz memnun olurum. Daha fazla yazmaya gayret göstereceğim inşallah. Allah sizlerin soluk yaşamını da yakın zamanda canlandırır inşallah. Sağlıcakla kalın.