“Hıfz-ı hayat” için verilmiş olan ve bir nevi elem içeren korkunun, zevk kaynağı olarak kullanılabilmesi ve bunun, Allah huzurunda haşyet duymakla ilişkisi üzerine bazı düşünceler:
Oyun, film ve benzeri eğlence araçlarının korkuyu zevk kaynağı olarak kullanmasının nasıl mümkün olduğunu muhtelif hormonlarla, nörotransmitterlerle, beynin kimyasıyla açıklama konusuna hiç girmeyeceğiz, ki bu açıklamaların kendi meşru hâkimiyet alanlarında kaldıkları sürece, bu alan her ne kadar dar olsa da, az çok bir kıymetlerinin olduğunu teslim etmeliyiz. Biz ise burada meseleyi daha üst bir seviyede anlamaya çalışacağız.
Allah’a kurbiyete götüren şeylerin hepsinde, dıştan nasıl görünürlerse görünsünler, içkin bir lezzet var. Burada kurbiyet ile kâmil manada Allah’a yakın olmayı değil ama genellikle gaflet içinde olan bir insanın dahi Allah’a yaklaştığını hissettiği bir ruh hâlini kastediyoruz, kişi bu yakınlaşmanın mahiyetini tam olarak bilemese hatta Allah’ı hiç tanımasa bile. Bu yakınlığa insanın fıtraten iştiyak duyduğundan lezzeti de sırf bundan, fıtrî bir meyil olmasından kaynaklanıyor. Ama bazen bu lezzet zahiren pek de açıkça görülmeyebilir hatta kendinin zıddıymış gibi, bir elem formunda karşımıza çıkabilir.
Korkudan duyulan lezzette de böyle, ilk etapta dışarıdan kolay fark edilememe söz konusudur. Korkunun kendisi bir nevi elemdir. İnsan korktuğu şeyden kaçar, korku hissi rahatsız edicidir, acının insanın hayatını kendisine fiilen zarar veren şeylerden kaçırarak koruduğu gibi korku da insana farklı türde bir elem, bir rahatsızlık vererek onu potansiyel zarar vericilerden kaçırır. Korkuda mündemiç olan bu elemden dolayı, insanın korkudan lezzet alması zahiren ve ilk bakışta bir çelişkidir. Ama insan, belki çoğu zaman farkında olmasa da, Allah’la irtibat kurmasına vesile olduğu ölçüde elemlere bile müştaktır. Bu iştiyaktan kaynaklanan ve lezzet olarak isimlendirdiğimiz şey aslında lezzet ve elem ikiliğinin üstünde, bu ikiliğin anlamını kaybettiği bir düzlemde bulunduğundan gerçekte burada bir çelişki de yoktur.
İşte bir korku oyununu ya da filmini deneyimlerken alınan lezzet de aslında, Allah’ın karşısında haşyet duyarak ona yaklaşmaya duyulan özlemden kaynaklanır.
Bu fikirler kesin bir tecrübeye ya da sağlam bir ilmî kaynağa değil, basit bazı akıl yürütmelere dayanıyor, doğrusunu Allah bilir.
1 Comment
Bir tanıdığım şöyle demişti:
“Hayatım kötüye gittiğinde korku filmi izliyorum. Çünkü o an kendime geliyorum. İzlediğim kötü senaryoların, kendi hayatımda olmadığını fark ettiğimde büyük bir şükür hali yaşıyorum.”
Bu yaklaşım, aslında hastalık anında sağlığın kıymetini bilmek gibi. Sanki “bilmenin bedeli” bu: Bir şeyin yokluğunu hissederek, varlığının değerini anlamak.
Korku, aşk gibi, insanı Allah’a yönelten bir araç.
Sonuçta, “Allah’tan korkan, Allah’ın mahlûkatından korkmaz” sözü de gösteriyor ki; korkularımızı da, aşkımızı da O’na yönlendirmeliyiz.
Bu derin ve düşündürücü yazınız için gönülden teşekkür ederiz.