Gelecekteki Duanın Geçmişte Kabulü
Aralık 3, 2024
Üçüncü Bölüm – Keşif
Aralık 14, 2024
Hepsini Göster

Tolkien Evreni ve Din – 4

Tolkien ve Din yazı dizimizde neden ibadethane yok? Sorusunu cevap aramaya çalışmış ve ibadethanenin gözükmemesinin bir hikmeti olarak, katılaşmayı göstermiştik. Bu cevapla birlikte karşımıza başka bir soru daha çıkmakta. Peki biz neden ibadethaneye ihtiyaç duyarız? Özellikle bu soruyu şu Hadis-i Şerif ile birlikte düşünürsek;

 

 “Yer yüzü benim için mescid ve temiz kılındı.”

 

Bu hadisi şerif ile birlikte sorumuzu; madem yeryüzü mescid kılındı, biz neden ibadethaneye ihtiyaç duyuyoruz? diyerek genişleterebiliriz.

Bu soruya cevap vermeye şu soruyla başlayabiliriz. Allah neden farklı dinler gönderdi? Dinlerin metafiziksel hakikatlerinin farklı olmadığı “the tradisyon”(Allah katında din İslam’dır ayetinin hakikati, yani dinlerin birliğinin aşkınlığı)” taşıdıklarını Schuon ifade ediyor. Bir yandan da zamanin değişimi önemlidir. Çağlar değiştiği gibi insanlarda değişiyor. İnsanların algıları da değişiyor. Zaman ilerledikçe insanlar da aynı kalmıyorlar. Geçmişte, günümüze nazaran daha durağan bir hayat vardı. Değişim çok zayıf olduğundan, o insanlar bu kadar değişimi/hızı, bizim kadar iyi algılayamayabilirler. Zira kendi yaşadıkları çağ, birkaç yüzyıldır değişmemiş ve birkaç yüzyıl daha değişmeyecek gibidir. Değişimin hızını çok algılayamadıklarından, yeni dini dahi anlayamayabilirlerdi fakat modern insan için böyle bir risk yoktur. Değişimin dönüşümün çok daha hızlı olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Bu sebeple şunu daha kolay anlayabiliyoruz. ”Devir değiştikçe hüküm değişir.” Bu cevabımızın bir yönünü oluşturuyor.

Başka bir yönden en primordial tradisyon ise Adem(as) ile gelendir. Adem (as) cennetten gelmiştir. Henüz herhangi bir kültür de inşa edilmiş değildir. Adem (as) geldiğinde sadece tabiat vardı. Allah’ı unutturacak hiçbir şey mevcut değildi. İnsanlar kültür inşa ederlerken; inşa edilen kültürde Allah’ı unutturacak pek çok şeyi de beraberinde inşa ediliyorlar; hatırlatacak şeyler de inşa edildiği gibi. Buna karşın Adem(as) tabiatı en iyi bilmekle birlikte, yeryüzünde bir çeşit merkez sembolizmi de kuruyor. Dışsal bir şey yapıyor. Ne yaptı? denecek olursa Kabe’yi inşa ediyor.

Bu noktada Bir Merkeze Sahip Olmak kitabından şu alıntıyı yapmakta fayda görüyoruz;

 

“Okuma-yazma bilmeyen insanlar arasında “kültür”ün yokluğuna insan hayret ederken göz ardı edilmemesi gereken bir faktör, bu insanlar için, çevreleyen doğanın ruhun ihtiyaç duyduğu bütün gıdayı sunuyor olmasıdır. Bu etnik gruplar, tabiatın zenginlikleri ve güzellikleri üzerine insanların hayal gücünden ve yaratıcılığından kaynayan zenginlik ve güzellikleri bindirme ihtiyacı duymazlar; bu insanlar Yüce Ruh’un dilinden ziyade insani dili dinleme ihtiyacı hissetmezler. [Bir Siu şefinin bir güzel sanatlar müzesini ziyaretinden sonraki sözü “ Siz beyazlar garip insanlarsınız; tabiatın güzelliklerini yok ediyor, sonra da bir tahtayı renklerle boyuyor ve ona şaheser diyorsunuz]”

 

“Şu husus akılla tutulmalıdır Bazalika ve katedrallerin, kilise resimlerinin bulunduğu perdelerin ve mihrap eserlerinin harikaları, ayrıca Tibet-Moğol ve Japon sanatı veya ondan önce Hindu sanatı, unutmadan mukabil edebiyatların zirveleri- bütün bunlar bu muhtelif geleneklerin ilkel çağlarında -ki bu manevi evrenlerin kesinlikle “altın çağları”dır- var değildi. Dolayısıyla şu ortaya çıkmaktadır ki geleneksel kültürün harikaları semavi mesajların son ve en mükemmel şarkısı gibidir; bir başka deyişle, mesaj kaybolma riskine karşı maruz kaldığı ölçüde veya fiilen kaybolduğu nispette insanların kendi içlerinde artık algılayamadıkları her şeyi mükemmel bir şekilde dışsallaştırmaya dönük bir ihtiyaç hissedilir- ve Sema’nın kendisi de bu ihtiyacı hisseder-. Böylece insanlara merkezlerin nerede bulunduğunu hatırlatacak olan, dışsal şeylerdir; Bunun ilkece bakir tabiatın rolü olduğu doğrudur ama gerçekte onun dili ancak onun geleneksel olarak bir mabedin işlevini üstlendiği yerde kavranır.Dahası iki perspektif -kutsal sanat ve bakir tabiat-Zen Budizmi’nin gösterdiği gibi karşılıklı olarak birbirini dışlamaz; dolayısıyla bu durum bu ikisinin birbirinin yerine tam olarak geçemeyeceğini ispatlar.”

Frithjof Schuon – Bir Merkeze Sahip Olmak

 

İbadethane insanın merkezinin nerede olduğunu hatırlatıcı bir role sahiptir. Bu sebeple var olmasının bir hikmeti budur. Zira unutturucu kültür ile birlikte merkezini unutan insana, merkezini hatırlatan bir mahiyete sahiptir. Bu konuyla ilgili olarak çok eski bir yazımızda, Osmanlı’da ibadethanenin şehrin merkezinde olduğunu ve insanları merkeze yönlendirdiğinden bahsetmiştik. Üstelik bu sembolizme ek olarak işitsel bir çağrının da günde beş kez “Haydi kurtuluşa” diye seslenildiğine değinmiştik. Buna zıt gibi duran “yeryüzünün mescid kılınması” hadisini de akılda tutarak; hiç bir kültürün bulunmadığı ortamda dahi Adem (as) Kabe’yi inşa etmiştir. Schuon bu sebeple kutsal sanat ve tabiatın karşılıklı olarak birbirini dışlamadığını ve bu durum her ikisinin birbirinin yerine geçemeyeceğini ispatlar diyor Adem(as)’ın dışsal bir merkez inşası ile ibadethaneler sadece düşüşte/katılaşma sonucu ortaya çıkmıştır diyemiyoruz çünkü ibadethane ve yeryüzünün mescit olması birbirini dışlamamaktadır. Bu ikisi birlikte insanda cem edilebilir. Hadis-i Şerif’i; “yeryüzünde senin merkezine daha uzak olduğunun bir yer yoktur yani bir bakıma Allah’a yakın olman için Kabe’ye gitmene gerek yok(hac ibadeti ile ilgili değil) sen yeryüzünde bir mümin olarak nerede bulunuyorsan Kabe’yi kendi içinde kendi merkezinde bulabilir inşa edebilirsin” şeklinde anlamak da mümkündür. Yüce Ruh’un dilini dinleyen insan içinse durum farklılık arz edip, tabiat da bu ibadethane işlevini üstlenebilir.(Bu ibadethanenin, Yüce Ruh’un dilini dinleyen kişi için artık ibadethane ihtiyaç değildir manasına gelmez. ) Bu sebeple ibadethane gözükmemesinin bir başka hikmeti de bu olabilir. Tolkien’in de bu minvaldeki açıklaması “ tarihi iklimin bir parçası” idi. Tarihi iklimin bir parçasında bu ibadethanenin gözükmemesinin bir hikmetini Schuon’un açıklaması ile birlikte bir parça daha iyi anlayabiliyoruz.

1 Comment

  1. Musa Deliorman dedi ki:

    Çok güzel bir yazıydı ve çok istifade ettim kendi adıma.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir