Bir hiçlik denizinde süzüldüğümüz, manyetik motoru olmayan ticari bir araçla yola çıktığımız için yakıt ikmallerinde bol sarsıntılı iniş ve kalkışlar yaptığımız göktaşı molaları dışında; uzun, fazlasıyla ciddi, ve sessiz bir yolculuğun ardından Luyten B’ye ulaştık. İniş pistinin hemen yanında bulunan karantina binasındaki mikrobik testlerin ve gezegen kimlik ve gümrük kontrolleri için gerekli yasal prosedürün ardından kalacağımız yere doğru yola çıktık. Yolda beni en çok şaşırtan havanın dayanılmaz sıcaklığını doğal karşılayan yerel türlerin kısa boyları ve Titan toplumunda görmeye alışkın olmadığımız derecede sevecenlikleri, organik bitkisel kokuların farklılığı; fakir mahallelerden koruma altına alınmış ululara ait yaşam komplekslerine geçişin keskinliği ve gördüğüm fakirliğin Titan’ın hiçbir köşesinde hayal bile edilemez oluşu olmuştu.
Burada bir gün Titan’ın üçte biri uzunluktaydı ve gezegenin bir yüzü sürekli kızıl renkli olan güneşlerine dönüktü. Şehirler gün çizgisi boyunca sıralanmıştı ve ulular için çoğunlukla çalışma alanları gündüz kuşağında, evleri ise gece kuşağında konumlandırılmıştı. Gün çizgisinin tam ortasındaki yapılaşma ise epey pahalıydı ve genellikle yalnızca ululara hitap eden eğlence mekanları tarafından kiralanabiliyordu. Tarımsal bölgeler çoğunlukla gündüz kuşağında olduğu için tarım işçileri üretilip geri dönüşüme gidene kadar hiç gece görmeden yaşayıp ömürlerini tamamlıyorlardı. Fabrikalar ise üretim türüne göre hem gündüz hem de gece kuşağında yer alabiliyordu. Gece yaşamak enerji maliyetleri bakımından yerel halk tarafından tercih edilmiyordu, zaten çoğunlukla sıcak iklimden dolayı yalıtım ihtiyacı olmadığı için atık inşaat malzemelerinden yapılma derme çatma metalik çadırlarda ya da okyanus üzerine kurulu bitkisel kulübelerde yaşıyorlardı.
Sentorilere yakın konumu sebebiyle hükümetimiz tarafından bir nevi gayri resmi askeri üs şeklinde konumlandırmak amacıyla bazı altyapı ve askeri donanım yatırımları yapılan ancak hiçbir zaman gerçek anlamda bağımsız hareket etmesine ve zenginleşmesine izin verilmeyen Luyten B’de, toplu taşıma için bizim aktif ömrünü tamamlamış askeri personel taşıma araçlarımızı eğlenceli şekilde dekore ve modifiye edip kullandıklarını gördüm. Yaklaşık 115 milyon nüfuslu bu gezegen, gelmeden önceki araştırmalarıma rağmen beni şaşırtmayı, aynı anda hem doğal güzellikleri ve halkının yumuşak huylu karakteriyle hayranlığımı kazanmayı, hem de bu belirginlikte bir toplumsal adaletsizliğe gösterilen rıza ile beni dehşete düşürmeyi başarmıştı. Orta halli bir yaşam kümesine yerleştirilmiştik ancak burada bile her sokak başında silahlı bir güvenlik görevlisi fakirlerin bu bölgeye girmesine engel olmak amacıyla bekliyordu. Alışveriş kompleksinin kapısında uzun menzilli ve yüksek etkili silahları ile bekleyen biyobotları gördüğümde yaşadığım şok, içerideki lüks mağazaların bir kısmının içerisinde de silahlı güvenlik görevlilerini gördüğümde ikiye katlanmıştı. Fakirlerden gerçekten korkuyor olmalıydılar. Toplum bilincine sistematik olarak inisiyatif almanın yanlışlığı ve en yüksek erdemin kendisine verilen görevin eksiksiz ve fazlasız yapılması olduğu ulular tarafından bir zihin illüzyonu olarak inşa edilmiş, şeffaf demir parmaklıklar ile yeniliklere ve sorgulamaya giden yollar kapatılmıştı. Aslında aynı verimliliği alabilecek olsalar zaten yerel türleri fabrika çıkışı iradesiz olarak üreteceklerdi. Ancak kendi sömürü düzenleri adına küçük de olsa potansiyel bir tehlike oluşturmasına rağmen, yine kendi açgözlülükleri sebebiyle çalışan verimliliğini artıran “irade”yi fabrika çıkışı tüm biyobotlara varsayılan donanım olarak ekliyorlardı.
..
Sunucu depomuzun içinde bulunan ofisimize uzak konumdaki orta halli ofis çalışanlarının yaşadığı bir komplekste, biri birlikte yolculuk yaptığımız, diğeri ise uzun süredir burada olan iki Titanlı mühendis asker ile birlikte yaşayacağımız sektörüme vardığımda, yaşam alanımı başkalarıyla paylaşmanın zor olacağını, ancak bir yandan da bu yabancı gezegende tanıdık yüzlerle birlikte olmanın iyi olacağını farkettim.
İlk iş günümüzden önce atmosferik koşullara uyum sağlamamız için 3 mesai günü kadar izinliydik, ancak artık askeri bir görevde olduğum için buna “istirahat emri” deniyordu. Bir yandan bu katı hiyerarşik, sorgulamadan itaat kültürüne sempati duyarken, diğer yandan içimde hep bir alışılmışın dışına çıkma, akla gelmeyeni akıl etme, yenilikler üretme ve kısa zamanda büyük sıçramalar yapma isteği bulunuyordu. Uzun saatler pencereden kızıl bulutları seyrettikten sonra, mevsimsel tayfun alarmı ve gitmemiz sakıncalı olan yerel halkın uğrak yerleriyle ilgili bilgilendirmeyi inceliyordum. Bir süre sonra organik tenimde bir ısınma, solunum sistemimde ise bir hızlanma sezdim. Bir tehlike varmışcasına kanımdaki adrenalin seviyesi ve kaslarımın elektrik tüketimi artıyor, vücudumun alarma geçtiğini hissediyordum, paniklemiştim. Ancak ortada bir tehlike yoktu, yalnızca kapana kısılmış olduğum ve bir daha o çok sevdiğim rutinime dönemeyeceğim, alıştığım ortamları sonsuza dek göremeyeceğim fikri zihnimde dönmeye başlamış ve bu kendimi tehlikede hissetmeme sebep oluyordu. Derhal yer değiştirmenin ve mümkünse Titan’a dönmenin yollarını aramaya başlamıştım ancak bu hiçbir koşulda mümkün gözükmüyordu. Bu çok rahatsız edici duygular neyse ki uzun sürmemişti, ancak bu düşüncelerle boğuşurken çokca enerji harcamış ve artık zamanımın geri kalanını bunun tekrar etmesinden endişe ederek geçiriyordum. Bir süre bu konuda destek almayı düşündüm, ancak yine bu anlamsız ve alışılmadık semptomlardan dolayı “arızalı” kategorisine konmaktan korkarak bu yorucu ve korkutucu deneyimimi kendime saklamayı tercih ettim.
Neyse ki ilk mesai günü başlamış ve odağımı bu endişelerden alıp işime yöneltebilmiştim. Uzun bir oryantasyon sunumunun ardından taşınabilir iş istasyonlarımızı teslim almış ve çalışmaya başlamıştık. Bana verilen ilk görev; bulut hizmeti sunduğumuz Luyten B savunma sanayisi ile yakın çalışan başlıca şirketlerin bize sunulan veri akış mimarilerini ve gerçekleşen veri aktarım detaylarını incelemek ve şüpheli desenleri tespit etmek, sonrasında bu şirketlerin eğer bizden aldıkları farklı altyapı hizmetleri mevcutsa daha önceden programlarımıza yerleştirdiğimiz arka kapıları kullanarak daha derinlemesine incelenmesi için raporlaştırmaktı. İlk mesai haftamın sonunda çok sayıda yerel taşeron ile veri akış hattı bulunan bu şirketlerden birkaçını tespit ederek, öncelikli olarak bir tanesi ile ilgili derinlemesine inceleme talep ettim. Ancak bu şirketin bizden veri ambar hizmeti dışında bir hizmet almadığı belirtilerek, şirketin incelenmesini gerçekten gerekli görüp görmediğim soruldu. Bulgularımı ortaya koyunca, ekip liderleri buraya sızmak için fiziksel olarak bir kampüs ziyareti düzenlememiz gerektiği sonucuna vardılar ve veri ambarlarından bir tanesini lokal sunucularında koşturdukları için zaten periyodik bakımlar ve güncellemeler sebebiyle kendileriyle temasta olduğumuzu ve bunun zor olmayacağını belirttiler.
..
İşe başladıktan ve mesafe kat ettikten sonra gitgide kendimi daha az alışılmadık bir gerçekliğin içinde gibi hissetmeye ve kendi gündemime dönmeye başlamıştım. Başarılı çıktılarımın sonunda bana karşı hissedilen memnuniyet özgüvenimi arttırmıştı. O haftasonu kendimde, gece kuşağında kurulan ve yerel bir anlaşmalı rehberimiz olmadan gitmemizin sakıncalı olduğu pazara gitme isteği ve cesareti bulmuştum. Öyle ki, cevaplarımı aramak, henüz ne olduğunu bilmediğim soruları keşfedebilmek için çıkarıldığımı düşündüğüm bu yolculukta, ofisten eve – evden ofise gitmek dışında bir şeyler yapmalıydım. Pazarda neon ışıklarla donatılmış düzensiz ve ne sattığı belli olmayan küçük tezgahların ardındaki binbir çeşit modifiye biyobotun meraklı bakışları altında yürürken; sıcak, yerel dilde bağırışmalar, birbirine karışan ritim yoksunu ve agresif ortam müzikleri, renkli dumanlar ve kötü kokularla birleşen manzara; servis dışı kaldıktan sonra fakirlikten bakımlarını yaptıramamış, hurdadan yerel tamirhanelerde geridönüştürülmüş parçalar ile uzuv yenilemesini gerçekleştirmiş, uyuşturucu madde etkisinde garip açılarda donup kalmış garibanlar ve biyo-şehvet alemlerine ölü gözler, yapay gülüşler ve dayanılmaz güzellikteki sentetik kokuları ve zorlamaya varan ısrarlı davetleriyle yasadışı modifiyeli hizmet biyo-botları; ve ulularla işbirliği halinde olduğu aşikar gruplar tarafından, pek ihtimal verilmese de oluşabilecek beklenmedik bir toplumsal enerji birikimine karşı tuzak olarak yerleştirilmiş çeşitli sınıfsal kavga çağrısı afişleri ile tamamlanıyordu. Bu resme oturmayan tek şey ise, tüm perişanlığına rağmen evrenin en yüksek refah seviyesine sahip ululardan bile daha mutlu görünen, daracık yaşam alanlarını güzelleştirmek için çaba sarf eden ve organik bitkilerine sevgiyle ve özenle bakım yapan eski nesil biyobotlar olmuştu. Tüm bu fakirlik ve adaletsiz koşullarda yaşayan yerel halka karşı içimde bir yardım etme isteği ve “yapamama”ya eşlik eden adını koyamadığım sancılı bir duygu büyüyordu.
1 Comment
Yazınıza yorum yapmak için giriş yaparken “Ben robot değilim” onayından geçmek ilginç bir tevafuk oldu. Bu yazı diziniz bana zamanda yolculuk yaptırmış gibi hissetiriyor. Ama bir yandan da içime korku-endişe doluyor. Sayenizde mavi gökyüzüne bakarken daha şükrederek bakıp, kokuları daha içime çekerek koklayabiliyorum.