Gece başımızı kaldırıp gökyüzüne baktığımızda(özellikle köy gibi yerlerde) bütün göğün ışıl ışıl yıldızlarla süslendğini görürüz. Kimi büyük kimi küçük takım takım yıldızlar gözlerimizin önüne serilir geceleri. Bu manzara karşısında hayranlık hissi artıyor insanın ve gece gök yüzünde gördüğümüz bütün ışıltılardan yıldız diye bahsederiz. Oysa gördüğümüz her parıltı yıldız değildir. Kimi uydu kimi gezegendir bu parıltıların. Özellikle yıldız ve gezegeni ayırt etmek gerekir. Bu ikisi birbirine karıştırılmamalı. Gezegen bir yıldız veya yıldız kalıntısı etrafında yörünge izleyen gök cisimlerine denir. Yıldızlar ise kendisi ışık kaynağı olan ve etrafında kimi zaman gezegenleri olan gök cisimleridir. Gezegen ve yıldız arasındaki bu farkı hemen herkes bilmektedir.
Konuya bir girizgahtan sonra asıl anlatmak istediğimiz konuya gelirsek; yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de yıldız kelimesi yaklaşık 25 defa geçmektedir. Özellikle dikkatimizi çeken bir husus ise yıldız kelimesinin geçtiği ayetlerde bazen Arapça farklı kelime kullanılsa da yine de yıldız diye çevrilmektedir. Bu çevirilerde bir anlamda doğrudur lakin kelimenin tam karşılığını çevirirsek bu da bize başka manaların kapılarını aralar. Bilindiği üzere Arapça yıldız kelimesinin karşılığı “necm”dir. Necm tanımını verdiğimiz yıldız, ışık saçan manasındadır ki bu isimle bir sure de mevcuttur Kur’an-ı Kerim’de. Surede geçen yıldız kelimelerinde necm kelimesi kullanılmıştır. Buna karşılık başka ayetlerde yıldız diye çevrilen kelime “kevkeb” kelimesinin manası daha farklıdır. Enam Suresi, Saffat Suresi, İnfitar Suresi ve Yusuf Surelerinde geçen kevkeb kelimelerini inceleyeceğiz yazı dizimizde.
Bu ayetlere geçmeden önce kevkeb kelimesinin anlamına bakmak yerinde olacaktır. Kevkeb kelimesi yıldız değil gezegen anlamına gelmektedir. Yazının başında bahsettiğimiz gibi gökyüzünde parlayan herşeye yıldız demek mümkün olduğu gibi kevkeb kelimesini yıldız diye çevirmekte bir beis yoktur ama kevkeb kelimesi gezegen anlamına geldiğinden farklı manalar ortaya çıkmakta. Bizde bu manaların peşinden gitmeye çalışacağız.
“Gece, üstünü örtüp bürüyünce bir yıldız görmüş ve demişti ki: ‘Bu benim rabbimdir.’ Fakat (yıldız) kayboluverince: ‘Ben kaybolup-gidenleri sevmem’ demişti.”
Enam Suresi- 76. Ayet
Ayette bahsi geçen peygamber İbrahim(as)’dır. Bir önceki ayette göklerin ve yerin melekutunun İbrahim(as)’a gösterildiğinden bahsediliyor. Verdiğimiz ayette kevkeb kelimesi yıldız diye çevrilmiştir. Doğru çeviri gezegen olmalıydı. İbrahim(as) gece gökyüzüne baktığında gördüğü gezegenin tapılacak bir tanrı olmadığından dem vuruyor. Bu gezegen hangisiydi ona dair bir bilgimiz yok ama gece gökyüzünde güneş sistemimizdeki 3 veya 4 gezegen çıplak gözle görülmekte, bir ihtimal bu gezegenlerden bir tanesi olabilir, lakin o dönemdeki gezegenlerin konumları farklı olma ihtimalini de göz önünde bulundurmakta fayda var. Bildiklerimizden yola çıkarsak İbrahim(as)’ın kavminin gök, yıldız bilgisi hayli yüksek olmalı ki İbrahim(as)’a göğün ve yerin melekutu gösterilmiştir. Bunu şuna dayanarak söylüyoruz bir kavimde hangi haslet yüksekse gelen peygamber o konuda diğerlerini aciz bırakacak bilgi ve donanımla donatılmıştır. Musa(as)’ın asasının diğer büyücülerin asalarını yutması gibi. Bu noktada İbrahim(as)’ın kavminin Sümerliler olduğuna dair bir iddia da mevcuttur. Sümerlilerde gök bilgisi hayli yüksektir. Konuyu pek dağıtmadan devam edecek olursak, yukarıda verdiğimiz ayetle ilgili bir Hadis-i Şerif’te de aynı kevkeb kelimesi kullanılmıştır.
“Buhârî ve Müslim’de yer alan bir rivayette Zeyd b. Hâlid radıyallâhu anh şöyle anlatmaktadır: “Rasûlullah Hudeybiye’de geceden yağmış bir yağmurun ardından bizlere sabah namazını kıldırmıştı. Namaz bitince cemaate doğru döndü ve: «Rabbiniz ne buyurdu biliyor musunuz?'” dedi. “Allah ve Rasûlü daha iyi bilir dediler.” Ardından şöyle buyurdu: «Allah buyurdu ki: Kullarımdan bazısı bana iman eder halde ve bazısı da küfr eder olarak sabahladı. Allah’ın fazlı ve rahmeti sayesinde yağmur yağdırıldı, diyen bana mümin yıldıza kafirdir. Falan ve falan yıldız sayesinde yağmura kavuştuk, diyen ise bana kafir yıldıza mümindir.» [Müslim (934)]”
Hadis-i Şerif’in Arapçasında geçen yıldız kelimesi de kevkeb kelimesidir. Burada İbrahim(as)’ın kavmindeki vakaya benzer bir durum söz konusudur. Kevkebin yağmur yağdırdığı inancının kesilmesi gezegeni Rab edinilmemesi buyrulmuştur.”Yağmur yağdıran tanrı” olarak addedilen gezegen değil yağmuru yağdıran bizzatihi Allah’tır. Buradan bir bilgi çıkarımı yapacak olursak gezegen ile yağmur arasında bir ilişki olabilir; belki de unutulmuş eski bir meteoroloji bilgisi. Zamanla tahrife uğradığı aşikar bu bilginin.
“Şüphesiz Biz, yakın göğü bir süsle, yıldızlarla süsledik”
Saffat Suresi- 6. Ayet
Bahsettiğimiz kevkeb kelimesinin çoğulu bu ayette geçmektedir. Yine esas kelime kevakib üzerinden çevirirsek “gezegenlerle süsledik” olur. Yıldızlarla süsledik diye çevrilince akla şu manzara gelmekte.
Bu manzaraya hayranlıkla bakmamak elde değil. Hakikaten ziynetlenmiş bir tablo gözümüzün önünde durmakta. Bu tablo ayetin bir manası olarak karşımızda lakin Rabb’imiz başka bir konuya dikkatimizi çekmekte. Biz en yakın semayı gezegenlerle süsledik, ziynetlendirdik buyuruyor. Buradaki vurgu ziynetlenme ve gezegen. Boş, hali bir gezegenin süslenmesi elbette içerisindeki yaşamla olmaktadır. Yaşam ve hayat bütün eşyanın üzerinde bir ziynet olmaktadır. Bunu insan bedeni üzeriden de okuyabiliriz. Eli var kolu var bacağı var ama beden cansız. Bu bedene canlılık girdiğinde bütün uzuvlar birden işlevini yerine getirebiliyor ve ziynetlenmiş oluyor. Bu yaşamın ziynetle ilişkisi üzerinden ayete bakarsak şunu da anlayabiliriz; ziynetlenmiş gezegenlerde yaşayan farklı canlılara da bir işaret taşıdığı gibi insanlığın o gezegenlere giderek başlatacağı yaşamda anlaşılabilir.
Devam edecek..