21. Yüzyıl Mitolojisi
Ocak 25, 2024
Zaman Tespiti-1
Şubat 25, 2024
Hepsini Göster

Uzay-1

Uzay Latincedeki manası ile boşluk anlamına gelmektedir. Bu tanımda merkeze dünya koyulmuş ve dünyanın dışındaki kalan yerler için bu tanım kullanılmaktadır. Boşluk olarak tanımlanmasının sebebi ise gözlemlenebilir bir madde olmamasındandır. Arapçadaki feza sözcüğü de aynı anlama gelir. İsim olarak uzay demekken, etimolojik olarak boşluk demektir. Bu boşluk tanımının zamanla düşüşe uğramış olma ihtimali de olabilir, eğer ki bu kelime ile ilk yaratılışı anlatan bir kelime olarak kullanıldı ise, yok değilse sadece gözleme dayalı bir isim olarak verilmiş bir isim olabilir.

Günümüzde bu boşluk tanımı yerini keşiflerle birlikte boşluk tanımı, yerini yavaş yavaş toz bulutları, plazma ve karanlık madde ile dolu olduğu tanımına yerini bırakmakta. Araştırmalar çoğu galaksideki kütlenin %90’ının karanlık madde adı verilen ile dolu olduğunu ve diğer maddelerle yerçekimsel kuvvetler yoluyla etkileşime girebilen ancak elektromanyetik kuvvetlerle etkileşime girmeyen bir maddenin, yoğunluğu ile birlikte olduğu yönündedir. Bununla birlikte bir gün bu madde de çözülebilir lakin artık uzayın boşluk, boş yer tanımının maddesel bakımdan değişmek üzere olduğu bir noktadayız.

İnsanların uzayı bir boşluk olarak tanımladığı son yıllara kadar ki bu sebeple de yaşam var mı yok mu sorusunun refleks cevabı da yoktur olmuştur çünkü boşlukta yaşam olmaz/olmamalı gibi bir cevap, bu tanımın peşi sıra gelmekteydi. Bu tanımların aksine Kur’an-ı Kerim’de daha farklı bir anlatım görmekteyiz.

“Güneş de bir delildir ki kendi yolunda akıp gidiyor. İşte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah’ın takdiridir.”

 

Bir Hadis-i Şerif’te ise şöyle buyrulmuştur.

“Sema dalgaları karardade bir denizdir.”

Yasin Suresi-38. Ayet

Zikredilen ayette güneş için akıp gitmekte tabiri kullanılırken Hadis-i Şerif’te ise bir boşluktan ziyade sema, bir denize benzetilmiş, bir nevi akvaryum gibi. Bu iki bahiste de uzay boşluktan ziyade su nevinden bir madde ile dolu olduğu anlaşılmaktadır.

Bu noktada klasikleşmiş bir söylem olan; “Kur’an-ı Kerim bu meseleyi 1400 sene öncesinden haber veriyor” cümlesini tekrardan kurmak istiyoruz. Bu cümle özelinde, son yüzyıldır belki daha öncesinde de bu söylem sıkça tekrar edilegelmiştir. Bu söyleme gelen eleştiriler de mevcuttur. Bugünkü pozisyonumuz itibari ile. Peki bu söylem doğru mudur? El Hak, doğrudur. Hakikatli midir? Elbette hakikatlidir görmek isteyene. Bu konu özelinde, yeni keşiflere dair Kur’an-ı Kerim’de işaretler görebiliyoruz ve bu söylemi tekrar ediyoruz lakin Kur’an-ı Kerim bunu tersten de yapabilmekte. Günümüzde ilerleyen teknolojik/bilimsel gelişmelere dair bilgiler haber verirken, geçmişe ait de bilgiler vermekte. Günümüzde, geçmişteki insanların sıradan el aleti yapabilen, tarım ve hayvancılıkla uğraşan vs gibi düşük teknolojiye sahip oldukları genel kabulü vardır ki bir manada doğrudur. Bunun yanında Kur’an-ı Kerim’de

“Halbuki biz bunlardan önce eşya ve gösteriş bakımından güzel olan nice nesiller helak ettik”

Meryem Suresi-74. Ayet

Geçmişte sanılanın aksine ilkel(teknoloji bilmeyen manasında) insanların yerine, günümüzdekinden daha üstün eşya bilgisine(teknolojinin köken anlamlarından birisi de alet bilgisidir) sahip nesillerin helak olmasından bahsediliyor. Burada yapılacak keşiflerde de klasik söylemimiz değişmeyecek elbette. Bu söyleme gelen eleştirinin haklı yanı bizim son yüzyıllarda teknoloji ve bilim açısından olan geri kalmışlığımız. Gelen eleştiri, bu noktada bizlere gelmekte, Kur’an-ı Kerim’e gelmemekte. Her ne kadar ayetlerde akıl etmez misiniz? “Güneş, Ay ve Yıldızları sizin emrinize verdi” “.. akıl eden kavimler için bunda ayetler vardır.” Gibi ayetlere rağmen, bu konuda yeterince çabalamamamız bizim kusurumuzdur. Karşıdaki algı “elinizde böyle bir kitap var lakin sizin elinizde hiçbir şey yok” algısıdır. Bu konuda gelişme gösterir ipleri ele alırsak, bu eleştiri de ortadan kalkacaktır. Zira bu eleştiriler dönemsel eleştiridir.

Uzay konusunda bir giriş yapma ümidi ile başlamıştık lakin uzay konusuna pek de bir giriş yapamadık bu eleştiri sebebi ile. Bir sonraki devam yazılarımızda artık konuya giriş yapma başlayacağız.

3 Comments

  1. berk dedi ki:

    1) Yazınızda “Arapçadaki feza sözcüğü de aynı anlama gelir. İsim olarak uzay demekken, etimolojik olarak boşluk demektir. Bu boşluk tanımının zamanla düşüşe uğramış olma ihtimali de olabilir, eğer ki bu kelime ile ilk yaratılışı anlatan bir kelime olarak kullanıldı ise, yok değilse sadece gözleme dayalı bir isim olarak verilmiş bir isim olabilir.” ifadeleri ile “feza” kelimesine dikkatleri çekmişsiniz. Fonetik olarak “feza” kelimesini andıran bir kelime ve bir de ayet aklıma geliyor: 1) Füze kelimesi ve 2) ilgilendiğiniz konu ile çok alakalı olan Rahman Suresi’nin 33. ayetinde (Ya ma’şerel cinni vel insi inisteta’tum en tenfuzu min aktaris semavati vel ardı fenfuz, la tenfuzune illa bi sultan.) geçen “fenfuz” ve “tenfuzune” kelimeler… Hem feza hem füze hem de ayetteki ifadeler uzay ile alakalı. Ama enteresan olan şu ki birbirlerinden türememişler bildiğim kadarı ile… Feza’yı siz yazdınız. Füze Fransızca kökenleri bir kelime:
    “Fransızca fusée “havai fişek, uzaya fırlatılan roket” sözcüğünden alıntıdır. Fransızca sözcük Eski Fransızca yazılı örneği bulunmayan *fus “mekik” sözcüğünden türetilmiştir. Bu sözcük Latince aynı anlama gelen fusus sözcüğünden evrilmiştir.” https://www.etimolojiturkce.com/kelime/f%C3%BCze
    Ayetteki, füze gibi geçip gitme manasını andıran kelime ise Arapça ve feza ile de aynı harfleri içermiyor. Ne kadar enteresan değil mi…
    2) “Sema dalgaları karardade bir denizdir.” hadis-i şerifini bize çok şeyleri çağrıştırıyor. Belki gelecek yazılarınızda ele alacaksınız detaylı bir şekilde. Ben yine de bir iki şeye değinmek istiyorum.
    Günümüz ana akım bilim dünyasında çok da kabul edilmeyen esir maddesi (ether) ve onun akışkanlığı meselesi yazdıklarınızla irtibatlı olduğunu siz zaten biliyorsunuzdur. (Hatta Hint geleneğindeki kozmik hafızaya; yani “akaşa” kavramının da etimolojisinde bu akışkanlık manası içkin… Akaşa ve akış…) Bilim dünyasında esir maddesini yeni perspektiflerle kabul edenler az da olsa mevcut. Risale-i Nur’da esir maddesi, kendi kozmolojik perspektifinin en temel ögelerinden biri olarak ele alınıyor. Akışkan bir varlık olan bu esir, tabakalar halinde oluşuyor (12. Lema). Sanki 7 ayrı deniz gibi… Tabaka tabaka…
    “Eğer yerdeki ağaçlar hep kalem olsa deniz de mürekkeb, arkasından yedi deniz, Allah’ın kelimatı tükenmez, hakıkat Allah, azîz hakîmdir” Lokman / 27
    Allah’ın yedi ayrı tabakaya da hitap eden tükenmez kelimeleri… Yedi ayrı tabaka; dalgaları donmuş yedi ayrı deniz ve bu tabakalarda/yoğunluklarda (density) hayat süren 7 ayrı bilinç… Ve bir seyyahın bu aşamalardaki kozmik gemi yolculuğu:
    “Ki sizler binip binip geçeceksiniz elbette tabakadan tabakaya” (Leterkebunne tabekan ‘an tabak(in)) İnşikak / 19
    “Sonra هُوَ الَّذٖى جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ ذَلُولًا فَامْشُوا فٖى مَنَاكِبِهَا âyeti hatırıma geldi ki zemin musahhar bir sefine, bir merkûb olduğunu işaret ediyor. O işaretten kendimi feza-yı kâinatta süratle seyahat eden pek büyük bir geminin yüksek bir mevkiinde gördüm. At ve gemi gibi bir merkûbe binildiği zaman kıraatı sünnet olan سُبْحَانَ الَّذٖى سَخَّرَ لَنَا هٰذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنٖينَ âyetini okudum.”

    • Ömer Tahir Karahanlı dedi ki:

      Kıymetli okurumuz Berk Bey,
      Değerli yorumunuz için teşekkürler. 7 deniz meselesini bu denli geniş bakmamıştım. Bir sonraki yazının perspektifini de genişletme adına yorumunuzu da dikkate alacağım. Tekrardan teşekkür eder, iyi günler dilerim…

  2. Musa Deliorman dedi ki:

    Yazılarınızın devamının gelmesi çok sevindirici.Uzay konusu günümüzde çok merak edilen bir konu.Seri hiç bozulmaması ümidiyle.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir