Son yazımızı 10.000 sayısının anlamı nedir? sorusu ile bitirmiştik. Bu 10.000 sayısının yorumunu Rene Guenon’a bırakıyoruz.
“Çincede [sınırı] belirsizlik neden 10.000 sayısı ile sembolize edilir? Bu dilde sözgelimi on bin nesne ifadesi, tüm varlıklar anlamına gelir ki bu gerçekten de [sınırı] belirsiz ya da sayılamaz çokluk demektir. İşin daha garip yanı aynı şeyin Yunancada da söz konusu olmasıdır. Yunancada μυριοι 10.000 kelimesi, ikincil bir ayrıntı olarak ve şüphesiz kullanırken iki anlam arasındaki farkı ortaya koyma ihtiyacı yüzünden vurguda yapılan basit bir farkla μυριοι ([sınırı] belirsizlik) bu iki anlamı taşır. Bunun asıl nedeni 10.000 sayısının, onun dördüncü kuvveti olmasıdır. Tao Te Ching formülasyonuna göre “ 1, 2’yi, 2, 3’ü, 3 ise tüm sayıları üretmiştir”. Bu, 3’ten hemen sonra gelen 4’ün bir şekilde tüm sayılar kümesine denk olduğu anlamına gelir. Çünkü insan dörtlüğe sahipse ilk dört sayıyı birbirine ekleyerek bütün sayısal çevrimi temsil eden onluğa da sahip olur: 1+2+3+4=10. Başka yerlerde ifade ettiğimiz gibi bu ifade Pisagorcu Tetraktys’in sayısal formülüdür. Üstelik sayısal [sınırı] belirsizliğin bu şekilde temsil edilişinin mekansal bir karşılığı da vardır. Bir sayının kuvvetinin artmasının söz konusu düzene yeni bir boyut eklenmesi anlamına geldiği yaygın bir bilgidir. Bizim uzayımız üç boyutlu haiz olduğuna göre 3 kuvvetin ötesine gidildiğinde uzayımızın sınırları aşılmış olur. Başka bir deyişle dördüncü kuvvete yükseliş, uzayın [sınırı] belirsiz bölümüne geçişi gösterir, zira bu gerçekleştiğinde insan bizim uzayımızdan çıkar ve başka bir imkan düzenine düzenine geçer.”
Rene GUENON-Sonsuz Küçükler Hesabının Metafizik İlkeleri Kitabi
Görüldüğü üzere 10000 nesne’deki 10.000 sayısı tüm varlığı simgelemektedir. Aynı 10.000 kelimesi hem Taoizm’de hem de Risale-i Nur’da kullanılmıştır. Taoizm’de “nesne” olarak ele alınan varlık, Risale-i Nur’da “meyve” metaforu ile sunulmuştur. Bu farka istinaden, çekirdek ve meyve ilişkisine bir mercek tutmak istiyoruz.
“ İlkesel seviyede ilk ya da en büyük olan, Zuhur seviyesinde -en azından görünüşte- sonuncu ya da en küçük olmalıdır.[ Burada da aynı şeyin İncil’de gayet açık olarak ifade edilmiş olduğunu görüyoruz: sonuncular birinci birinciler sonuncu olacak.]. Bu kuralı daha anlaşılır kılmak için matematik sahasından bir misal vermek gerekirse, geometrik noktanın nicelik açısından hiç olduğunu ve mekanda hiçbir yeri işgal etmediğini fakat aynı zamanda da bütün mekanı var kılan İlke olduğunu ve mekanın, gerçekte, noktadaki kuvvelerin inkişafından başka bir şeye dayanmadığını hatırlatalım.[ nokta doğruyu, doğru yüzeyi, yüzey hacmi doğurmaktadır.]”
Rene GUENON- Vedantaya Göre İnsan ve Halleri Kitabı
Bu alıntıdan çıkarım olarak en büyük olanın Zuhur seviyesinde en küçük gözükmesi ve yayılımın ondan ortaya çıkmasıdır. Buna ek örnek olarak bütün sayıların 1’den yayılması örneğini verebiliriz. Birden iki, ikiden üç, üçten dört ve ilk dört sayıdan bütün çevrim oluşur; örneği ilk alıntımızda da belirtilmişti. Bu en küçük olarak zuhur etmeyi, çekirdek gibi ele alabiliriz. Bu noktadan sonra çekirdeği daha fazla tanımlamaya başlayabiliriz.
Çekirdek Arapça Habbe demektir. HBB kökünden gelen habbe, tane, tohum anlamına gelmektedir. Aşk kelimesi de habbe ile aynı kökten gelmektedir. Çekirdeğin başlangıca işaret eden bir manası da vardır. Çekirdek tek başına varken, ağaç henüz ortada yoktur. Pek tabii meyvede ortada yoktur. Çekirdek bu manada başlangıcın da başlangıcına işaret eder. Bu perspektiften yaratılış ağacının başlangıcı da böyle bir düzen içerisinde olmuş olabilir. Temelinde sevgi içeren(habbe ve aşk ilişkisi perspektifinden) bir meseledir yaratılış. Çekirdeğin atılmasından sonra zaman dediğimiz şey oluşuyor. Ağacın oluşumu zamana bağlı olduğundan, ağaç zaman içerisinde oluşuyor. Çekirdek yaratılışa sembolik olarak da bir başlangıç teşkil ediyor. Bir açıdan öncesi yok çekirdeğin, yani zamansızlık aleminden geliyor desek pek yanılmış olmayız. Çekirdek iki alem arasında duruyor gibidir. Zat alemi ile alemi şehadet arasında geçişi simgeliyor. Zamansızlıktan zamanın içine girme çekirdeğin atılması ile oluyor. Ağaç sembolü pek çok anlatıda karşımıza çıkıyor. Ağaçla yüksek hakikatler anlatılıyor bizlere. Çekirdekte deyim yerindeyse ilmi bir varoluş var. Yani yazılımını içeren bir çekirdek desek günümüz diliyle daha anlaşılır olur. Zamansal bir oluş yok. Bir CD’ye kaydedilen şarkıların CD’nin içinde durması gibi lakin şarkıların ortaya çıkması için zamana ihtiyaç var. Bu noktadan, bütün ağaç çekirdek içerisinde ilmi olarak gizli ama ağaç henüz ortada yok. Ağacın mekanı da yok. Ağacın zamanı da henüz gelmemiş. Yokluktan var oluşa çıkıştır diyebiliriz bunun için. Dolayısıyla çekirdekte yokluğun yahut varoluş seviyesinin öncesinin hatırası vardır. Sonrasında çekirdek ağaca dönüşüyor. Ağaç da meyve veriyor. Meyvenin içerisinde biz tekrardan görüyoruz ki çekirdek yine orada. Meyve, sonuç ile sebebin birleştiği yeri ifade ediyor. Sebep çekirdekti, ağacın sonucu/maksadı ise meyve idi ve meyvenin içinde tekrardan çekirdekle karşılaşıyoruz. Bu illiyet bağının ortadan kalkmasıdır. Meyve bununla, sembolik olarak ağacı ortadan kaldırmış oluyor. Hem ağacın sonucunu, hem ağacın sebebini meyvenin içerisinde görebiliyoruz. Dolayısıyla meyve tekrardan zamansızlığa ulaşıyor. Başlangıçta çekirdek zamansızlık aleminden gelmişti, sonda ise meyve yine zamansızlık alemin temsili haline geliyor.
Bu sebeple Risale-i Nur’da 10.000 nesne yerine 10.000 meyve seçiminin bir hikmeti, yönü bu saydığımız sebepler olabilir. Deyim yerindeyse meyve ağaca dahi takılmadan(Ağacı ortadan kaldırarak, ağacın varlığını inkar değil) O’na giden bir yol açıyor. Bir bakıma Taoizim ile karşılaştırıldığında meyve modern insan için daha pratik daha görsel göze hitap eden(çağımızın ne denkli renkli, süslü olduğundan daha önceleri bahsetmiştik) bir argüman olarak sunulmuştur.
Sonuç olarak beş yazılık bir seride ortaya koymaya çalıştığımız argümanlarımızı, İbn Arabi- Taoizm, İsa(a.s) – Taoizm ve Risale-i Nur-Taoizm ile daha da güçlendirmiş olduk. Öyle ki “Risale-i Nur’daki 10.000 meyve argümanının Taoizm’den alıntıdır” diyecek biri herhalde bu serideki argümanlardan sonra pek bulunmaz ümidindeyiz. Zira iki müellifinde yaşamları gözler önündedir. Yine İsa(a.s) ın yaşamı ve zamanı da bu zincirde yer almaktadır.O sebeple Göksel Hakikatin Risale-i Nur’da da zuhur etmiş olması hem memnuniyet verici hem hayret verici hem de aynı zamanda tezimiz açısından da gayet normaldir.
Yazı dizimizi Risale-i Nur’dan küçük bir alıntı ile bitiriyoruz.
“Eğer haşrin gelmesini, gelecek baharın gelmesi gibi kat’î bir surette anlamak istersen; haşre dair Onuncu Söz ile Yirmidokuzuncu Söz’e dikkat ile bak, gör. Eğer baharın gelmesi gibi inanmaz isen, gel parmağını gözüme sok.”
Bizde Göksel Hakikatin farkli zaman ve coğrafyalarda sadece ağaç, yer, gök gibi derece dışsal benzerlikler değil, enfüsi konularda da ortaya çıktığını bu yazı dizimizde ele aldık ve argümanları ortaya koyduk. Bu sebeple biz de bu konulara hala itiraz edenler için “İnanmaz isen, gel parmağını gözüme sok.” diyerek bitirmek istiyoruz.
1 Comment
Fususul Hikem için “Peygamberimiz(s.a.v.) İbn Arabî’nin manasına, rüyasına giriyor ve ona, “Bu kitap hikmetlerin menbalarını, yuvalarını gösteren bir kitaptır, bunu al ve ehline anlat” der”. Yani bahsettiğimiz Göksel Hakikati İslam’a dahil eden Peygamber Efendimiz(s.a.v)’i de bu yazılar vesilesi ile tekrar anıyor ve bu vesile ile de okurlarımızın Mevlid Kandilini tebrik ediyoruz.