Mitoloji ile ilgili geçmiş yazılarımızda ele almaya gayret gösterdiğimiz bir fikir vardı. Bu fikir ” aynı Göksel Hakikatin farklı coğrafya ve farklı zamanlarda farklı kostümlerle ortaya çıktığı“ fikriydi. Bu fikrimizi okuyuculara sunarken farklı coğrafyalar ve farklı zamanlardaki mitolojilerden örnekler sunup, bunların aynı Göksel Hakikate işaret ettiğini savunmuştuk. Örnek olarak Türk inancında Gök, Yer ve Yeraltı üçlemesinin İskandinav mitleriyle benzerlik gösterdiğini ortaya koymuştuk. Buna mukabil bu hakikatin Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerle de ilişkilendirmiştik. Bu ve bundan farklı olarak birçok değişik örnekleri de bu fikir çerçevesinde değerlendirdik.
Bütün bu yazılardaki gayemiz bunların Göksel Bilgi, Gök ile irtibatlı olduğunu gösterme çabasıydı. Bunun yanında bir takım Göksel Bilgiler de insanlar vasıtasıyla göç etmiş ve farklı coğrafyalarda belki belirli bir süre sonra tekrardan ortaya çıkmıştır. Bu Göksel hakikat tezinin karşısında ”İnsanlar benzer koşullar altında benzer davranışlar sergiler “ tezi antitez olarak sunuluyor. Bu yaklaşım çok kaba küçük, lokal bir olayı bütün mitolojiye uygulayarak sonuç alamayacağınız bir fikirdir. Yine bu zaviyede yanardağ patlamasını gören insanların yanardağı Tanrı kabul etmesi örneği verilir. Böyle bir kabul makul olabilir elbette lakin bu örnek son derece lokal bir örnek olup, o bölgeye ait bir inanıştır. Bu örnekten yola çıkarak bütün mitleri ve dinlerin oluşumunu açıklamaya kalkmak gayet abes kaçıyor. Şöyle ki öncelikle yanardağın Tanrı ilan edilmesi için Tanrı kavramına ihtiyaç vardır. Tanrı kavramı elde edildikten sonra bu Tanrı fikri çarpıtılabilir, dağa, taşa sonra uygulayabilirsiniz. Bu tarz fikirler son derece gülünç tablolarda ortaya koyar. Yani daha ateşi icat etmemiş adamın tanrıyı icat etmesinin savunulduğu bir tablo ortaya koyuluyor. Biz bu tür çarpıtmaları Ayı, Güneşi ilah edilmelerini elbette reddetmiyoruz. Mitler, bu türden çarpıtmalarla doludur lakin biz temelde hak olan Tanrı fikrinin olduğunu ve bu inançların zamanla bozulduğunu savunuyoruz. Bu sebeple de mitlerdeki benzerliklerin bozulmamış öze ait birliktelik/benzerliklerin olduğunu düşünüyoruz. Bu sebeple insan benzer durumlarda benzer davranışlar üretir tezi pek geçerli bir tez değildir. Bu fikirdeki sebeplerden birisi de sunulan örneklerin biraz da zahiri bilgiler( Ağaç Yer, Gök gibi) olmasıdır. Peki verebileceğimiz benzerlikler sadece bu şekilde zahiri( her ne kadar batıni da olsa) benzerlikler midir? Elbette değildir.
Bütün yazılarımızda ortaya koymaya çalıştığınız fikrin kavramsallaşmış haline” dinlerin Aşkın Birliği”(Türkçe çevirisini aynen aldığımızdan dolayi bu şekilde ifade ettik ifadenin orjinali ; The transcendent unity of religions) diğer bir deyimle “ dinlerin altındaki tek dindir”. Bu tezimizi başka bir yazımızda daha genişçe ele alacağımızdan şimdilik bu tanım ile yetiniyoruz.
“Allah katında din, şüphesiz İslam’dır. Ancak, Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki ihtiras yüzünden ayrılığa düştüler. Allah’ın ayetlerini kim inkar ederse bilsin ki, Allah hesabı çabuk görür.”
Ali Imran Suresi-19. Ayet
Bahsettiğimiz din mahiyeti itibari ile burada geçen İslam dinidir. Bu sebeple daha önce yaptığımızın aksine yani Yer, Gök, Ağaç vb. gibi kısmen zahiri gözüken( Bunlar elbette metafizik batini öğretilerin çıktıları olsalar dahi) şeylere nispetle daha derinden metafiziksel yol/öğreti bakımından benzerlikler bulabilir miyiz ümidiyle diğer öğreti/ dinlere bakmaya gayret göstereceğiz.
Bu bakışımızda karşılaştırılması daha önceden yapılmış olan iki öğreti karşımıza çıkıyor. Bu iki öğreti Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin Vahdeti Vücut öğretisi ile Taoizmdir. Bu incelemeyi yapan kişi Toshihiko Izutsu’dur. Kitaplar İbn Arabi’nin Fusus’undaki Anahtar-Kavramlar ve Tao-culuk’daki Anahtar Kavramlar isimleri ile Türkçeye Ahmet Yüksel Özemre tarafından çevrilmiştir. Burada çevirmenin kitabın takdimi bölümünden alıntılar yaparak yazımızı sonlandıracağız.
“Toshihiko Izutsu eserinde iki öğretideki düşünce sisteminin temelini oluşturan anahtar kavramların neye işaret ettiklerini tespit etmiştir. Bu tespitten sonra, bu kavramlar arasında birebir bir tekabüliyetin var olduğunu ve her iki sistemdeki ontolojik bakışında varlık aleminin bir hiyerarşiye dayalı katmanlı bir oluşum içeren bir ontoloji olduğu ortaya çıkmaktadır.”
“ Biri milattan önce 6. yüzyılda Çin’de diğeri milattan sonra 12. yüzyılda İspanya’da doğmuş, aralarında yaklaşık 18 Yüzyıllık bir zaman aralığı ve yaşadıkları yerler itibariyle de yaklaşık 9000 kilometreden fazla bir uzaklık bulunan, biri Çince diğeri Arapça konuşan bu iki insanın birbirlerini, varlık aleminin yapısı hakkında aynı şeyleri beyan edecek şekilde etkilemiş olduğunu iddia etmek, bir maymunun bilgisayar klavyesinin başına geçip de bir çırpıda Mehmet Akif’in bütün Safahatini aynı sıra içinde eksiksiz ve hatasız yazabilmesi kadar muhaldir.”
Ahmet Yüksel Özemre’de benzeri bir görüşü savunmakta ve bunu örnek vererek okurlara sunmaktadır. Benzer sorular Kur’an-ı Kerim alıntı mıdır? İddialarını yeterince irdelediğimizden burada tekrara girmiyor ve bir sonraki yazımızda bu iki öğretinin ortak kavramlarına kısaca değinmeyi amaçlıyoruz.
2 Comments
Güzel bir başlangıç olmuş. Devamını bekliyoruz.
Teşekkürler Berk bey, pek yakında gelecek inşallah devam yazısı. Esen kalın inşallah…