Yeni yazımıza yine Ahmet Yüksel Özemre’nin çevirisini yaptığı İbn Arabi’nin Fusus’undaki Anahtar Kavramlar kitabından bir alıntıyla başlayacağız.
“Mutlak Varlık, bizatihi gizli bir hazine olduğundan, aynı Kudsi Hadis’in bildirdiği gibi “bilinmeyi arzular” ve bu ontolojik “arzu”da Hakk’ın, her şeyden münezzeh oluşunun daha az doğal bir vechesi değildir ve “bilinme” mertebesi yani ilk tecelli mertebesi de teolojik olarak Esma ve Sıfatlar mertebesidir. Bu mertebede Hakk’da çeşitli İdea’ların bir “zıddiyeti” hasıl olur ki bu da, zahir olduğunda bu alemin somut eşyası olur. Hakk bu mertebe nüzul ettiği vakit artık mutlak bir surette kendi kendine yeten değildir ;zira alemin Allah’a ihtiyacı olduğu gibi Allah’ın da kendi tarafından aleme ihtiyacı vardır. Bu durumda her ikisi arasında bir karşılıklı ihtiyaç (iftikar) bağıntısı vardır. Bu ihtiyaç bağlantısı karşılıklıdır; zira Keşani’nin de dediği gibi: “Alem mevcudiyeti bakımından Hakk’a Hakk da tecellisi bakımından aleme muhtaçtır.”
Ganiyy olarak Hakk bütün Esma ve Sıfatların yani bütün bağıntılarını ötesinde kalan Varlığın gerçek kaynağı olan Zat’tır. Bu “İlahi Zat”’ın kendisi Batın ismi altındaki Allah‘tır; çünkü Allah(c.c) mutlak bir surette kendi kendine yeter olup başka hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Fakat aynı Hakk, Ganiyy olmaksızın veya Müftekir (fakir) olarak da Allah’tır; yani bütün Esma ve Sıfatların dayanağı olarak “Zahir, Halik, Metin olan Allah‘dır. İleride ayrıntılarıyla göreceğimiz vechile İlahi İsimler ve Sıfatlar ancak bilkuvve mevcutturlar. Ne vakit ki bunlar alem denilen somut zuhur mertebesinde ortaya çıkarlar, bu takdirde bilfiil varlıklara dönüşürler. Bu anlamda Gizli Hazine “bilinmesi için”, bu aleme muhtaçtır.”
İbn Arabi’nin Fusus’undaki Anahtar Kavramlar
Son yazımızda Zat mertebesinden bahsetmiş ve bilinmezliğine vurgu yapmıştık. Esma mertebesi eşyaya kaynaklık eden bir yerdir. Bunu daha önceki yazılarımızda Şafi ve hasta olan kul üzerinden açıklanmıştık. Hastalığın kaynağı olan Şafi ismidir diyerek. Şafi ismi hasta olacak bir tecelligaha ihtiyaç duymakta ve bu sebeple karşılıklı ihtiyaç durumu ortaya çıkmaktadır ki bu bilinmeyi isteme ile ortaya çıkan bir ihtiyaçtır. Esma seviyesi ve altındaki seviyeler Zat mertebesini anlamamız için zorunlu olarak var olmuştur çünkü insan zihni kavramlara ihtiyaç duyarak düşünür ve Zat’a ulaşmanın bir yolu böylece var edilmiş olur. Yine önceki yazıda Allah’ın Ahadiyyet’inden bahsetmiş ve Tek oluşunu dile getirmiştik. Bununla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de ve diğer ayetlerde Allah birdir şeklindeyken İhlas suresinde tektir diye geçiyordu. Bunu önceki yazımızda elimizden geldiğince açıklamıştık. Buradan itibaren ise artık Allah birdir; zira artık belirlenim kazanılmıştır. Sayı doğrusu örneğini hatırlarsak; sayı doğrusu 1’den yayılmaya başlamaktadır ve kesret ortaya çıkmaktadır. Kesretle birlikte, burada düalite gözükmektedir. Peki düaliteden kastımız nedir?
Mutlaktan ayrılma ile ortaya çıkan duruma düalite ediyoruz. Öncesine Tek olandan ayrılma ile belirlenim kazanılmış olunuyor ve bu kopuş ile birlikte oluşan şeyler mutlak olmadığından, eksiklik içerdiğinden, zıtlık içerdiğinden dolayı bu zıtlıklara düalite diyoruz. Bu konuyu iyilik ve kötülük üzerinden daha önce anlatmıştık. İlk iyiliğin yaratımıyla birlikte kötülük tercih edilmeyen olarak ortaya çıkıyordu ve kötülüğün asli bir varlığının olmadığından da bahsetmiştik. Kötülüğün asli bir varlığı olmadığı, iyiliğe bağlı bir varlığı olduğunu o yazımızda ele almıştık. Bu zıtlıklara Allah’ın Esmaları sebebiyet veriyor çünkü Mutlaktan ayrılma sonucu ortaya çıkan Esmalar da zıtlıklar içermektedir. Zahir, Batın, Evvel, Ahir isimleri gibi. Düalite ayrıca Mutlakt’an kopuşu da anlatmaktadır. Bu kopuş ile birlikte kötülük eksiklik olarak, zorunlu olarak ortaya çıkan, kontrast sağlayan bir kavram olarak önümüze çıkmaktadır. Yine hak batıl mücadelesi de düalite içerisinde meydana gelmektedir. “Her şey zıddı ile kaimdir” sözü de düalitenin içinde geçerli olan bir sözdür. Soğukluğun derecelerinin, içindeki sıcaklık eksikliği ile bilinebildiği yerdir düalite çünkü burada zıtlıklar mevcuttur lakin düalite ötesinde bu söz geçerli değildiir. Sonsuzluğun yahut Tekin zıddı mümkün değildir. Eğer mümkün olsaydı o zaten sonsuz olmazdı. Bu sebeple Zat mertebesini bilinemez, Sırların sırları, Değillerin Değili şeklinde anmıştık fakat düalitenin içerisinde bilinebilirlik ve zıtlıklar mevcuttur. Bununla birlikte düalitede, kesret, çokluk ortaya çıkıyor. Bu kesrette kaybolmama adına; bu zıtlıklardan iki ayrı yaratıcı anlaşılmaması gerektiğini anlatmak için Allah Bir’dir vurgusu çok önemlidir. Bunun yanında bu düalite için Kur’an-ı Kerim’de Adem(as)’ın kıssasını inceleyeceğiz.
Adem(as) kıssasında, bir ayrılık görmekteyiz. Zira meleklerden gelen sözlerden şunu anlıyoruz ki Allah’ın iradesi bir tarafta, Meleklerin iradesi bir tarafta bir kopuş bir, ayrılık söz konusu. Şeytan itirazı ile sesini yükseltiyor, İlahi sesten daha yüksek bir sesle itiraz ediyor ve Melekler bizim Ezan olarak bildiğimiz mukaddes çağrıyı Arapça’nın ötesindeki hakikatiyle gürül gürül ifade etmiş; İblis’in büyüklenmesine karşılık Allahu Ekber Allahu Ekber diyerek Yaradanlarına sadakat ve vefalarına haykırmışlardır.
Bu olayın daha güzel ve geniş çehreli anlatımı için okurlarımızı şu linke havale ediyoruz. https://sutubogda.com/ezan-ve-slogan/
Nar ile Nur’un ilk karşılaşması gibidir bu olay. (En azından Kur’an’da direkt geçtiği haliyle daha eski olan olayları şimdilik es geçiyoruz). Şeytanın oluşturduğu fikir ayrılığına Melekler Allah en büyüktür! diyerek cevap veriyorlar. Düalite başladıktan sonra yaratılışın yatay boyutu ile dikey boyutu arasındaki bağlantıyı sağlayacak bir şey ortaya çıkıyor. Allah en büyüktür. En büyük olan bir yerde büyüklüğün dereceleri vardır. Melekler göreceliliğin ortaya çıktığı dünyanın kuralını, kendi nurani ilimleri ile ilan ediyor. Düaleti ile başlayan kopuşu, tekrardan göğe bağlamış oluyorlar. Allah en büyük olarak düalitenin içinde gözükür, Tek büyük olarak ise düalitenin dışında gözükür. Önceki yazıda Ahadiyyet makamını hatırlamak faydalı olacaktır. Dolayısıyla düalitedeki en büyük söz, bu açıdan şu sözdür;
Allahu Ekber
Allahu Ekber
Allahu Ekber
Allahu Ekber