ZAMAN – 2
Mayıs 17, 2020
Sanal Gerçeklik ve Zikir
Temmuz 14, 2020
Hepsini Göster

Mücessemlik

Daha önceki birçok yazımızda değindiğimiz bir konu olan mücessemliği bu yazımızda biraz daha açmaya çalışacağız. Mücessemlikten kastımız mitlerde mücessem/görünür olan yaratık/varlıkların günümüzde görünmez bir mana da simgesel oluşlarıdır. Bu konu genel anlamda bir önem arz eder mitolojiye bakışımızda.

Bilindiği üzere mitlerde birçok ruhsal varlık, yaratık mücessem bir halde, insanlarla ilişki içerisinde olduğu anlatılır. Bu ilişkiler kimi zaman iyi, kimi zaman kötü ilişkilerdir. Bununla birlikte bu ilişkilerde insanla temasları sebebiyle birçoğu görünen, bilinen varlıklar olduğundan varlıklarından herhangi bir şüphe duyulmamıştır. Bu duruma genellikle mitolojiler üzerinden örnekler vermeye çalışmıştık değindiğimiz yazılarda. Ejderha ve labirent bu minvalde sık sık verdiğimiz örnekler oldu. Bu mücessemlikten simgeselliğe geçişin örneklerini genellikle mitlerden verdiğimizden ve mitlere yaklaşım uydurma , hikaye tutumu olduğundan bu mücessemlik simgesellik örnekleri biraz askıda kalıyordu.

Bu sebeple bu tarz örnekleri biraz daha sağlam temellere oturtma adına yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’deki bazı ayetleri inceleyeceğiz. Kur’an-ı Kerim’de sure ismi de olan cinlere dair örnekler vererek başlayabiliriz. İlk örnek olarak Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa(sav)’ya Kur’an dinlemek için gelen cinleri örnek gösterebiliriz. Bu cinlerin aralarındaki konuşmalar Kur’anı-ı Kerim’de ayette de geçmektedir. Elbette Peygamber Efendimiz(sav) bir peygamber olduğundan ve ona özel bir görünme durumu gibi algılanabilir lakin başka bir devirden örnek verecek olursak Süleyman(as) dönemi gibi.

“Bina ustası olan ve dalgıçlık yapan her bir şeytanı bukağılara bağlı olarak diğerlerini de onun emrine verdik.”

Sad Suresi 37-38

Bina ustası ve dalgıçlık yapan şeytanlar Süleyman(as)’ın emrine verilmiş ve bunlar bina ve dalgıçlık işlerinde kullanılmışlardır. Yani o dönemin insanı için cin, şeytan örtülü bir varlık kategorisi değildir diyebiliriz. Yine başka bir ayette cinlere sığınan insan tabiri de geçmekte. Süleyman(as) kıssasında bir başka konu ise hayvanlarla konuşma. Bilindiği gibi Süleyman(as)’ın Hüdhüd ile konuşması ayetlerde yer almaktadır. Bu konuda örnekler vermeye devam edeceğiz.

“….fakat şeytanlar, insanlara sihri ve Babil’deki Harut ve Marut adlı iki meleğe ilham edileni öğretmek suretiyle küfre girdiler. Halbuki o iki melek “Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. Sakın küfre girme” demedikçe kimseye öğretmiyorlardı.”

Yine burada görüleceği üzere insanlar meleklerle birebir muhatap olmuşlar ve onlardan bilgi almışlardır. Yani meleğe dair herhangi bir şüphe yoktur o dönemin insanları için. Yine başka bir ayette melekleri tanrı edinen insanların varlığından da bahsedilmektedir.

Bu noktada başka bir örneği de Türk mitolojisinden vereceğiz. Türk mitolojisinde iyeler vardır. Su iyesi, ateş iyesi gibi iyeler ve daha başka varlıklarda mevcuttur. Bu tür varlıklara İslamla birlikte geneli için cin tabiri kullanılmaya başlanmıştır ki cin örtülü gizli varlık manasındadır.

Yazımızı genel olarak toparlayacak olursak değişik varlıklar, değişik zamanlarda zuhur etmişler/mücessem olmuşlar ve insanlarla temas halinde olmuşlardır. Zamanla imtihan sırrının değişmesi ile görünmez/saklı kalsalarda varlıklarını sürdürmeye devam etmişlerdir. Bu bir mana da Rene Gueon’un bahsettiği katılaşma ile de açıklanabilir lakin katılaşmanın yanında imtihan sırrı da değişmiştir. Bugünün maddeci, materyalist dünyasında bir cinin görünür hale gelmesi bir çoklarını şoke edebilecekken Süleyman(as) dönemindeki bir insan için gayet sıradan bir olaydır bu. Yine bugün imanın 6 şartından biri olan meleklere iman bugün için bir iman meselesi iken Babil’deki insanlar için meleklere iman bir imtihan değildir. Onlar için imtihan meleklerden öğrendikleri bilgilerdir. Bu sebeple imtihan sırrı her değiştiğinde kimi varlıklar gizlenmiş/perdelenmiş kimileri ise zuhur etmiştir. Geniş çerçevede imtihan sırrı iyi anlaşılırsa neden bazı dönemlerde örtülü varlıkların görünür hale geldiği daha iyi anlaşılacaktır. Bu bakış açısıyla mitlere de bakılabilir. O dönemdeki imtihan unsuru ne idi ise o varlıklar imtihan sırrını bozmadan görünür hale gelmişler ve insalarla ilişki içerisinde bulunmuşlardır. Sözlerimizi Hz. Ali Efendimiz(r.a)’ın bir sözüyle bitirelim.

“Eğer perde-i gayb açılsa yakînim ziyadeleşmeyecek.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir