Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de birçok konuya değinilmiştir. Bunlardan bazıları geçmiş milletlerin kıssaları ve ibadetleri/yasakları(Cumartesi yasağı gibi) gibi konulardır. Kur’an-ı Kerim’de bulunan bu tür eski milletlere ait ayetlere karşı bazı itiraz nevinden sorularda yöneltilmektedir. Bu iddialardan bir tanesi de bazı ibadet ve anlatıların farklı yerlerden alıntı olduğu iddiasıdır. Bu yaklaşımda temel kaynak ise Kur’an-ı Kerim, çok zeki bir kişi olan Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa(sav) tarafından yazılmıştır düşüncesidir.
Bu iddialara bu yazımızda ibadetlerin ve yaratılış anlatılarının başka milletlerden alındığı iddiasını ele alacağız. Öncelikli olarak mitolojiye ve geçmiş kavimlerin hikaye ve kıssalarına bakış açımızı Mitolojiye Bakış yazı dizimizde anlatmıştık. Bakış açımız temel olarak farklı coğrafya ve farklı zamanlarda benzer inançların olmasının sebebinin, bir ilahi mesajın farklı coğrafya ve zamanlarda farklı farklı elçiler vasıtasıyla toplumlara ulaştırıldığıdır. Bu konuda Joseph Campbell, “kartal ve yılan imgeleri için ister Polinezya, ister Iroquois, ister Mısır mitlerini okuyun, imgeler aynıdır ve sanki aynı oyun bir yerden başka yere taşınmış da her yerde oyuncular kendi yerel kostümleriyle aynı eski oyunu oynuyorlar” diyor. (Bu cümledeki oyun kelimesine katılmasak da aynı mesajın farklı coğrafyada ve zamanda ortaya çıkışı tespitine katılıyoruz)
Bu tespit bize, aynı mesajın farklı elçilerle farklı coğrafyada farklı şeriatla ilahi mesajın insanlara ulaştırıldığını göstermektedir. Bu bağlamda okuduğumuz birçok mitolojide yaratılış anlatılarında bir öğe ortaktır. O ortak öğe ise “su”dur. “Önce yokluk/karanlık/boşluk vardı. Tanrı sonsuz su üstünde gezerken dünyayı oradan çıkardı” nevinden ortak cümleleri birçok mitte görebiliriz. Amerika’dan Avrupa’ya, Avrupa’dan Asya’ya ve Japon mitlerinde de ortak öğedir yaratılış ve su birlikteliği.
“Hem O’dur ki gökleri ve yeri altı günde yarattı. Arşı su üstünde idi..”
Hud Suresi- 7. Ayet
Görüleceği üzere yaratılış ve su birlikteliği Kur-an’ı Kerim’de de birlikte anılmıştır. Bu bize şunu açıkça göstermektedir ki ilahi mesaj bizden önceki farklı coğrafyalara da ulaşmıştır. Yaratılış ortak bir şey olduğuna göre Kur-an’ı Kerim’de de bu şekilde anılması bir alıntı değil tasdik olduğunu gösterir.
Bir diğer konu ise oruç meselesidir. Başka milletlerde de şekli farklı olsa da oruç vardır.
“Üzerlerinize oruç yazıldı, nitekim sizden evvelkilere de yazılmıştı gerek ki korunasınız.”
Bakara Suresi- 183. Ayet
Ayette açık bir şekilde belirtildiği gibi bize farz olan bir ibadet bizden önceki milletlere de farz kılındığı belirtilmiştir. Oruç hakkında daha fazla detaya girmeden, başka milletlerde de oruç farzdı, müslümanlar orucu onlardan almıştır gibi bir iddia yersiz bir tez olacaktır.
Bir diğer iddia da namaz konusundadır. Namaz Hindularda da vardı ve Ortadoğu’ya onlar vasıtasıyla gelmiştir deniliyor. Bu konuda yukarıda verdiğimiz ilahi mesajin farklı yerlere ulaşması cevabı yeterlidir. Ayrıca namaz da oruç gibi bir farz ibadettir ve bizden önceki insanlara farz bir ibadet olarak gönderilmesi gayet tabiidir ki Yahudiler’de de namaz vardır. Bununla birlikte namaz kelimesi Sanskritçe bir kelimedir. Kur-an’da geçen kelime Arapça salah kelimesidir. Namaz kelimesi Sanskritçe olup, namaste kökünden gelir ve birinin önünde saygı ile eğilmek manasındadır. Günümüzde de yoga derslerinin başında insanlar birbirlerini bu şekilde selamlar. Namaz kelimesi de yapılan ibadetin manasını karşıladığından kelime oradan gelmektedir ve Huzur-u İlahi’de O’nun önünde saygı ile eğilmektir. Bu sebeple yoganın aslı da bir zikir olabilir lakin bu konuda net bir bilgimiz yok ama ihtimal dahilinde bakılabilir.
Bu konuda vereceğimiz bir başka örnek ise pek gündeme getirilmeyen ve pek bilinmeyen abdest üzerinedir. Bu konuda şuradan veya buradan alınmıştır gibi bir ifadeye pek rastlamadım lakin bu konuda bu tür bir iddia gündeme getirilecek olursa örneğini verelim. Japon inancı olan Şintoizm de ibadetten önce ibadeti yapacak kişi mabede girer, elini yüzünü ve ayaklarını müslümanlıktaki abdeste benzer şekilde yıkar. Saydığımız üç uzvu yıkama abdestin dört farzindan üçünü oluşturur.
Bu konunun iddiası Müslümanlar abdesti Şintoizmden almıştır şeklinde olur. Verdiğimiz örneklerin sayısı elbette artırılabilir. Örnek olarak Peygamber Efendimiz(sav)’in “dünya öküzün ve balığın sırtındadır” hadisi verilebilir. Bunun içinde Peygamber Efendimiz(sav) bu sözü Türkler’den almıştır iddiasi ortaya atılabilir. Türk soylencelerinde balığın sırtında bir taş, o taşın üstünde bir öküz ve öküzün üstünde de dünya durmaktadır. Bu sıralamada bazen melek de dahil edilir. En altta da sudan bahsedilir. Dünyanın bu durumu sadece Türklere özgü değildir. Afrikada balık ve inek, Hint coğrafyasında kaplumbağa, fil ve kobra da vardır. Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa(sav)’in bu hadis-i şerifinin bir manası maddi ve manevi otoriteye bakmaktadır. Madem böyle bir yola başvuracak(haşa) balık yerine kaplumbağa da diyebilirdi elbette ve bu söz ile Çin coğrafyasına da bir mesaj olurdu. Bir manada kaplumbağa ve balık aynı manevi otoriteyi simgeler.(kaplumbağa ve tavşan hikayesindeki kaplumbağa gibi). Lakin defaatle dediğimiz gibi geçmiş milletlere gelen bir hakikat, Efendimiz(sav) vasıtasıyla insanlığa tekrardan beyan edilmiştir.
Bu Peygamber Efendimiz(sav)’e atılan alıntı iddialarına bakacak olursak, yaratılış ve su birlikteliğini varsın çevresinden duymuş olsun, bunun yanında namaz ve orucu Hindular’dan duymuş olsun. Verdiğimiz örnekler üzerinden şunu söyleyeceğiz, madem yazıda ismi geçen milletlerin mitolojilerinden alıntı yaptı, bunun için bu milletlerden, bu milletlerin mitolojisini bilen insanlarla karşılaşması gerekmez mi? Zira sıradan halkın birçoğu kendi mitolojilerinden bihaberdir. Bu sebeple bir Hintli ve Afrika’lı ile karşılaşması ve onlardan mitolojilerini dinlemiş olması bir ihtimal olabilir ama hiç mümkün müdür ki Arap yarım adasında bir Japon’la karşılaşsın da abdesti ondan duyup, bir farz daha ekleyip(başın dörtte birini mesh etme) bunu müslümanlara söylesin.
Bu türden alıntı iddiaları insana Arap çöllerinde Japon turist arattıracak kadar zorlama iddialardır. Üstelik Kur-an-ı Kerim sadece bundan da ibaret değildir. Göklerden, yıldızlardan da haber veriyor. Bunun içinde başka başka milletlerden insanlarla karşılaşması, dinlemesi ve ekleme çıkarma yaparak müslümanlara beyan etmesi gerekir Efendimiz(sav)’in. Bu saydıklarımız da açıkça gösteriyor ki Muhammed Mustafa(sav) ilahi mesajlari insanlara ileten Arap coğrafyasına gönderilen hak bir peygamberdir.
*Not: Abdestin Yahudilerden ve Hristiyanlardan alınıp bu kültür altında geliştiğini iddia edenlerde mevcut. Bu iddia sahiplerine de şu söylenebilir Yahudilik ve Hristiyanlık abdesti Şintoizm’den almıştır. Yazıda verdiğimiz cevabi bu iddia sahiplerine de aynı şekilde verilebilir. Bu iddiaya göre de Musa(as)’ın bir japonla görüşmüş olması gerekir. Oysa ilahi mesaj ve şeriatın farkli coğrafyalara geldiğini kabul etmek ve bu şekilde değerlendirmek çok daha mantıklıdır.