İlk yazımızda değindiğimiz kötülük problemine, Yin Yang sembolü üzerinden yaklaşmıştık. Yin Yang sembolündeki beyaz ve siyah renklere açıklık getirmiştik. Bu açıklamalara devam etme niyetindeyiz.
Yin Yang sembolü özelinde; varlık olmadan bir hareket olamayacağı için, kötülük de içinde o iyilik olmadan hareket edemez. Yani kötülük, bizatihi var olmadığından içindeki iyilikten varlık alır ve hareket edebilir. Bu sebeple saf batıl olmaz sözü söylenmiştir. Batılın da kandırıcılığı, içinde iyiliğin bilgisi yahut iyiliğin kompleksinin bulunmasından kaynaklanmaktadır. Bu sebeple batıl fikir akımlarına bakıldığında; söylenen, deklare edilen her şey haksız da değildir. Kolay anlaşılması bakımından komünizm örneği verebiliriz. Komünizmden pek hayırlı bir şey gelmedi insanlığa ama söyleme bakıldığında, sosyal adaletle ilgili mesele üzerine inşa edilmiş bir temeli vardır ama yalnız söylem düzeyinde. Bu sebeple batıl kendini ifade ederken, biz saf kötüyüz gibi bir söylemle ifade edemez. Söylem düzeyinde kendini iyilikle ifade etme mecburiyetindedir. Bu semboldeki beyaz nokta ile alakalıdır.
Semboldeki şekillerin simetrik olmasına gelecek olursak, esas olan iyilik olduğundan, simetri, iyilik ve kötülüğün birbirine denk olmasından kaynaklanmaz. Kötülüğün kendine ait bir varlığı olmadığı için, her şeyi takliden iyilikten almasından kaynaklanır. İyilik ve kötülüğün bir dengede olmasından kaynaklanmaz. Bu simetri kötülüğün kendine ait orijinal bir şeyin olmamasındandır. Doğumu dahil, (olmamak üzere) varlık sahasına çıkışı iyiliğe dayandığı için, borçlu olduğu için şeklini de ona borçludur.
Batıl fikirlerde de bu deseni görmekteyiz. Şeklini ve tanımını hakka göre yapma mecburiyetindedir. Bu konuda örnek verecek olursak; Ateizm çok teistik bir yaklaşımdır veyahut ben Anti-teistim diye tanımlıyor kendini. Sen inanıyorsun ama ben senin inanmana ihtiyacına karşıyım argümanı sunuluyor. Pek tabii bu dahi, kendini inanmayan olarak tanımlıyor. Yani bir inanç var ve ben buna karşıyım söyleminde bulunuluyor. Bu tanım pasif bir tanımdır yani tanımı hakka, varlığa bağlı bir tanımdır. Bir şeye bağlı olarak tanımlıyor kendini, bağımsız bir tanımı yoktur. Kendini ancak karşıtlık üzerinden tanımlayabiliyor. Tanrı’ya göre değil de tanrıcılık kavramına dahi kendi tanımını yapsa her zaman bağlı bir tanım çerçevesinde kalmak zorundadır. Deizm ortadan kalksa, kendini tanımladığı şey ortadan kalktığından kendi de ortadan kalkmış olacak yani varlığı Deizme bağlıdır. Bu karşıtlık tanımlaması, olumsuz tanımlama, batılı çok iyi karakterize eder. Asli bir varlığının olmadığını ortaya çıkarır. Bu batıl uygulamasının farklı bir versiyonuna da örnek vermek yerinde olacaktır. Saydığımız nedenlerden ötürü İslamcılık gibi ideolojiler çok sakat ideolojilerdir. Bu ideoloji, yani İslamcılık ideolojisi kendini anti modernist olarak tanımlamaktadır bir yönüyle. Ellerinde bulunan hak, bizatihi var olma potansiyeline sahip bir şey iken, bunu bir düşüncenin antisine çeviriyor. Kendi başına asıl olanı, hakikati temsil edeni, başka şeylere duyulan tepki üzerinden tanımlıyor. Bu hakikatin soysuzlaştırılmasıdır ve hakikatin soysuzlaştırılması çok çirkin gözükmektedir. Zaten batıl olan bir şeyin başka bir batıla dönüşmesinden de çok daha kötü bir şey ortaya çıkmakta. Müslümanlığı da İslamcılar temsil ediyor gibi göründüğünden hakikatin temsilciliği tamamen ortadan kalkıyor gibi gözükmekte ve modernler asli gözükmekte. Moderne asıl muamelesi yapıp kendini ona göre tanımladığı zaman insan psikolojisi de modern esasmış gibi bir yer veriyor. Bu sebeple hak olanın bırakılması ve batıla, asıl muamelesi yapılmasına dönüşüyor. Hakkı bu türden düşük bir şeyin antisi gibi sunmak büyük hezeyanlara sebebiyet veriyor.
Bu konuda Ateizmden bahsettiğimizden ötürü bir durum tespiti verme niyetindeyiz. Ateist, Antiteist yahut Agnostik vs. ve Müslüman tartışmalarına YouTube platformunda denk gelmekteyiz. Bu tartışmalarda söze ilk başlayan taraf şuursuzca veya bilinçsizce de olsa Müslümanlığı savunan taraf oluyor ve tartışmaya giriş bu şekilde başlıyor. Halbuki bu tartışmalarda başlangıç bu şekilde şuursuzca yapılmamalı zira hak olan, kendi başına varlığı ve tanımı olan taraf Müslüman tarafıdır. Karşısındakine ihtiyaç duymadan kendini tanımlayabilme kabiliyetine sahiptir. O tartışma programında Müslüman odayı terk etse, diğerlerinin kendini tanımlayacakları asli unsur gittiğinden kendilerinin de orada bulunmaları anlamsızlaşacaktır. Örnek bir tartışma konusu verecek olursak; Tanri var mıdır? Yok mudur? tartışması verilebilir. Bu konuda birincil önerme her zaman Tanrı vardır! önermesidir. Tanrı yoktur! her zaman ikincil bir önerme olarak kalacaktır. Zira Tanrı yoksa tartışmaya gerek de yoktur. Bu söylediklerimizden dolayı söze ilk başlaması gereken taraf bilinçli olarak Müslüman tarafı olmalıdır ki bunun şuursuzca yapılışı, her zaman Müslüman tarafın başlaması, savımızın geçerli olduğunu bu tartışma programları da destekler niteliktedir.