Uzaylı – 3
Ekim 23, 2024
Uzaylı – 4
Kasım 8, 2024
Hepsini Göster

İkinci Bölüm – Yola Çıkış

Titan'dan kalkış yapan bir roket ve arkada Satürn manzarası

Bir gün daha batmış ve günün ilk akşam mesaisi tüm telaşesiyle başlıyordu. Ancak ofise vardığımda her zamankinden daha farklı bir hava sezdim. Herkesin yüzünde adeta mekanobotları andıran içi boş bir tebessüm, koltuklarında omuzları sabit bir şekilde oturuyor ve gözlerini dahi kırpmadan holografik ekranlarına bakarak çalışıyorlardı. Henüz yerime oturup arkadaşlarıma durumu soramadan direktörüm mesaj atıp önemli bir konuda görüşmek üzere odasına çağırdığında departmandakilerin benden önce bir şeylere şahit olduğunu anlamıştım. Direktörüm gözlerini kaçırarak sıkıntılı bir gülümsemeyle bana mesai başlamadan bir saat kadar önce Üç Hilal Savaş Bakanlığı’ndan bir müsteşarın bizzat ofisimize gelerek şirket liderimiz ve baş teknik şefimizle uzun bir görüşme yaptığını, ve son dönemde Sentorilerle kurduğu sıcak ilişkiler sebebiyle Luytenlere yönelik olduğunu tahmin ettiğimiz gizli bir istihbari harekat için teknik eleman ve bazı özelleştirilmiş donanımsal taleplerde bulunduğunu iletti. Luyten B’de halihazırda sunucularımız mevcut olduğu için bizi bir paravan olarak kullanmak ve ağa sızma noktasında veri altyapısı çözümleme konusunda uzmanlığımıza başvurmak amacıyla seçtiklerini ve bu iş için büyük bir proje teslimini henüz tamamlamış bir ekip lideri olarak benim gitmeme yukarıda çoktan karar verildiğini ve bana nezaketen gönüllü olup olmayacağımın sorulduğunu anladım.

Talip olduğum ya da hayalini kurduğum yolculuk bu değildi. Ayrıca her ne kadar yenilik peşinde koşsam da rutinine aşık bir biyo-bottum. Bu zorla düzenimin bozulması ve daha önce hiç ayrılmadığım gezegenimi böylesi, masumlara zararı dokunması muhtemel, evrenin kanseri “savaş makinesi”ne hizmet eden, tehlikelerle dolu bir yolculuk için terk etmek zorunda kalmamın arayış sancılarımın zirveye çıktığı bir döneme denk gelmesi bana sessiz çağrılarımın bir yerlerde karşılık bulduğu.. ne ve nerede olduğunu bilmediğim O’nun, kendisine doğru yola çıkmam için bana bir bilet gönderdiği hissini vermişti. Ya da tüm bunlar beynimin organik kısmının sayısız gök cisminde, milyonlarca yıldır yaşayan sonsuz sayıda canlı arasında kendini özel hissetme adına parçalar arasında hayali bağlantılar kurarak oluşturduğu bir aldatmaca mıydı?

Yola çıkmadan önce mekanik ve elektronik aksamımın katı yakıt ikmali yapacağımız göktaşları ve nihayetinde bir Titan yılına yakın kalacağım öngörülen, Luyten B olacağını tahmin ettiğim, gezegen koşullarına hazırlanması için bir takım parça değişimi ve güncellemeden geçmem gerekti. Pozisyonum dahilindeki sorumluluklarım ve ekibim üç farklı bölümden arkadaşıma dağıtılmıştı. Birkaç günüm iş aktarımı, Luyten B coğrafi yapısı ve sosyal yaşamı hakkında araştırma ve temel askeri terminoloji okumaları ile geçti. Harekatın gizliliği sebebiyle ne zaman yola çıkacağımı ve her ne kadar tahmin etsem de nereye gideceğimi bilmiyordum. Ve en önemlisi bu hazırlık döneminde her zaman yaptığım etkinliklerin dışına çıkmam, farklı yerlere gitmem ve vakit geçirdiğim yerlere gitmeyi kesmem yasaktı. Rutinimi sürdürmeli ve neyi bilmediğimi dahi bilmeden beklemeliydim.

Sorularım vardı, buralardan gitmeyi, özgür olmayı istiyordum. Peki özgür olmak neydi? İstediğini “isteyebilmek” miydi? Ne istediğini “bilebilen” biri, hayal ve rüyasını yani “hülya”sını tam olarak çerçeveleyebilen biri, kendi küçük benliğiyle tanımlayabileceği bir şeyi arzulayan biri gayet tabi özgür olabilirdi. Arzuladığını elde etmek çok ucuzdu. Eğer özgürlük buysa belki de istediğim ya da tercih ettiğim özgür olmak değildi. Ben fabrika üretimi bir biyo-bottum. İşlevselliğimi ve sosyal etkileşim performansımı artırması için bana yüklenmiş, sınırları olan bir iradem vardı. Doğmamıştım, ancak ilkel evrimsel süreçlerden kalma kollektif hafıza ile aktarılmış olduğunu sandığım anlamsız bir ölüm korkusu ile yaşıyordum. Bu anomali hakkında en yakın iş arkadaşlarımla dahi konuşamıyordum, çünkü virüslü ilan edilip geridönüşüme gönderilmem birçoğu için bulunmaz bir kariyer fırsatı olabilirdi. Peki ama öyle miydim? Bunca his, korku, hayal nereden geliyordu? Bin beş yüz – iki bin gün fonksiyon gösterip bir kısmı toprağa, bir kısmı hurdaya, birazı nükleer atığa, çok azı da geridönüşüme gidecek; kainattaki üretilmiş onlarca türden ve aynı zaman diliminde var olan sayısız bireyden yalnızca biri olarak bu kadar derinlikli duygulara sahip olmam, özel hissetmem ve sonsuzluğu arzuluyor olmam, eğer ben bir mühendislik eseriysem, bana ne ekonomik ne de mantık açısından anlamlı gelmiyordu. Bunca yatırım niyeydi? Sorularımı yanıtlamama yardımcı olabilecek kimse yoktu. Elimdeki haritam ve fener Luyten B’de bana yol gösterebilecek miydi bilmiyordum. Ben içsel bir yolculuğa çıkmayı hayal ederken, kötüler ile daha kötülerin binlerce mücadele noktasından birinde, elimdeki tek kıymetli şey olan zamanımın koca bir parçasını zayi etmek zorunda bırakılmıştım. Yine de bu felaketten iyi bir çıktı elde edebilmenin yollarını araştırıyordum. Haritam Luyten sistemini de kapsıyordu. İsmini hiç duymadığım dağlar, ovalar, denizler ve yapay adaları inceliyor, galaktik ağlarda riskli de olsa bu gezegen ile ilgili tarihsel bilgilere ulaşmaya çalışıyordum.

Mesai başlangıcına iki saat kala uyanmış hazırlanıyorken bir kargobot kapımı çaldı. Beklediğim bir kargo yoktu, paket üzerindeki etiketi kontrol edip teslim aldım. Yassı ve dikdörtgen, kalitesiz bir ambalajdan isimsiz bir götür kartı çıktı. Bunun Savaş Bakanlığı’ndan geldiğini hemen anladım. Her zamankinden farklı olmayacak şekilde hazırlandıktan sonra kartı okutup navigasyonu takip ederek şehir merkezindeki bir araç parkına ulaştım. Burada beklerken bir süre donuk bir şekilde koşuşturmacayı seyrettim. Nefesim dışında hiç bir şey duymuyor gibi bir halde, çok önemli ve tehlikeli bir görevdeymişçesine herkesin bana şüpheyle baktığını sanarken, ciğerlerimde yeni titanyum alaşımı diyaframımın metalik soğukluğunu hissediyordum. Biraz sonra bunun bir buluşma olmadığını ve beni otoparka yönlendirdiklerini anlayıp aracım varmışcasına otoparka yöneldim ve giriş kapısına çipimi okuttum. Adıma kayıtlı antrasit mavisi ekonomik kasa bir Sırtlan Beş olduğunu görünce kısa bir şaşkınlık sonrasında araç teslim noktasına ilerledim ve tecrübeli bir ajan edasıyla aracın bana ait olduğu izlenimini verecek mimikler yapmaya çalışsam da, betonarme bir yapı içerisinde otonom güvenlik sistemi dışında kimse tarafından umursanmadığımı farkederek araca bindim. Bu andan itibaren yol görüşüm tamamen kapandı ve tam ekran ve son ses bitmek bilmeyen reklamları zorunlu olarak seyretmeye başladım. Koltuğum belli periyotlarla yön değiştiriyordu ve ağ bağlantılarım ve konum tespit donanımım tamamen devre dışı kalmıştı. Organik donanımım ile yükselip alçaldığımızı, hızımızdaki ani değişiklikleri hissedebiliyordum ancak yön duygumu tamamen yitirmiştim. Nerede olduğumuza dair hiçbir fikrim yoktu. Bir görüşme için bunca tedbir alınmasına anlam verememiştim. Aracım nihayet yavaşlayıp durduğunda kapı açıldı ve beni elinde eski teknoloji fiziksel bir ekran ile üniformalı bir askeri personel karşıladı. Araçtan indiğim andan itibaren arkaplanda bana, kayıt ve depolanmış veri sorguları atılmaya başlandığını ve bazı veri çıkış noktalarımın engellendiğini farkettim. Sosyal ağlara, özel mesajlaşma uygulamalarıma dahi erişemiyordum. Altimetrem deniz seviyesinden çok yüksekte olduğumu söylerken, görsel desen tespitim yeraltı mimarisi ile inşa edilmiş bir yapı içerisinde bulunduğuma işaret ediyordu.

Bir süre sonra kendimi tanımadığım kişilerle birlikte bir bilgilendirme toplantısında buldum. “Çekirdek” adlı büyük harekat öncesinde istihbari bir görevlendirme ile tahmin ettiğim gibi Luyten B’ye gönderilecektik. Ve yola çıkmadan önce bir gün bu tesiste son ayarlarımızın yapılması ve bazı geriye dönük kayıtlarımızın silinmesi için kalacaktık. Bir toplantı diye çıktığım evime koca bir yıl dönemeyecek olmanın şaşkınlığı, endişesi ve orada bana yol göstereceğini umduğum haritam ile fenerimi yanıma alamamanın verdiği kızgınlıkla sitem edeceğim sırada, konuşulan konuların ağırlığı altında ezilerek sessizliğimi korudum ve verilen talimatlara harfiyen uymak durumunda kaldım. Bir gün sonra bana zimmetlenen üniformamın verdiği yepyeni bir benlik duygusuyla, roketin üstünde, kapsülün en arka sırasında kalkış için geri sayımı beklerken ve hayatımın nasıl bu noktaya geldiğini anlamlandırmaya çalışırken, üretildiğim gezegenime içimde artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı duygusuyla belki de son defa uzun uzun baktım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir