Biz insanı en mükemmel sûrette yarattık.
Sonra da onu en aşağı derekeye düşürdük.
Ancak iman edip güzel ve makbul işler yapanlar müstesnadır.
Onlara ise hiç eksilmeyen bir mükâfat vardır. (Tin Suresi 4-5-6)
İnsan dünyaya her şeyi öğrenmeye muhtaç, hayata yabancı, iyiyi kötüyü sonraki yaşlarında fark edebilen yardıma ihtiyaç duyan bir varlık olarak gelir. Zaman ilerledikçe insan öğrenmeye başlar. Öğrendikleri ile de olgunlaşmaya çalışır. Öğrenmeye de muhtaçtır.
İnsanın fıtri görevi teallümle tekamüldür.Yani öğrenerek kemale , kıvama ulaşmaktır. Ayette bahsedildiği gibi en aşağı derekedeyiz. Çünkü bir hayvan bile dünyaya geldiğinde, 15-20 gün içerisinde hayatının tamamını idare ettirecek herşeyi öğreniyor. İnsan ise doğumundan ancak 15li yaşlarında ancak öğrenebiliyor ve iyiyi kötüyü ayırt edebiliyor. Bu noktada da yani ergenlikle beraber “insan” olma serüveni başlıyor. İnsan dünyaya insan olarak değil “potansiyel insan” olarak geliyor. Yapacağı iyilik ve kötülükler insan olabilme serüveninde kilit rol oynuyor. Vesile olduğu iyilikler terakkisine, elde ettiği kötülüklerle de düşüşüne sebep olur.
Ayette insanın en güzel surette yaratıldığını ve insana verilen cihazatların ahsen-i takvim olduğundan bahsediliyor. İnsana verilen bu cihazatları doğru yönde kullanırsa potansiyel insandan “insan”a yani ahsen-i takvime ulaşabilir. İman ile insan Allah’ın güzel isimlerini yansıtması münasebetiyle değer alır. Eser sanatçısına oranla kıymet aldığından değeri çok yüksek olur. Eğer küfür ile üzerindeki nakışları örterse ki küfür kefereden gelir yani üzerini örtmeden, kıymeti yalnızca madde itibariyle olur. Sanatçısını yansıtmayan, gösteremeyen sıradan bir esere dönüşür. Nice kıymetli eserlerin çöplerden bulunup da sanatçısına nispetle müzelerde başköşelere konulduğuna günümüzde de birçok örnekle şahit olmuşuzdur. Sanatçısını göstermeyen eser hakettiği değeri de göremez. Said Nursi 23. Söz de bu duruma örnek olarak;
“işte öyle antika bir san’at antikacılar çarşısına gidilse; harika pişe ve pek eski hünerver San’atkarına nisbet ederek o sanatları yad etmekle ve o sanatla teşhir edilse bir milyon fiatla satılır. Eğer kaba demirciler çarşısına gidilse beş kuruşluk bir demir bahasına alınır.”
(Demir çarşısının sıradan bir örnek olmadığını düşünüyor ve bir atıf olduğunu düşünüyorum.)
Kendine verilen cihazatları doğru yönde kullanıldığında; yani O’nu bulmaya yönelenler potansiyel insandan hakiki, ahsen olan “insan” olmaya yürümüşlerdir. Bu insanlardan Mevlana, Yunus Emre , Hacı Bektaş-i Veli ilk akla gelenlerdendir. Bu zatlar dünyanın neresinde bir acı olsa sinelerinde hissederler. Bütün insanlarla ve varlıklarla alakadardırlar. Bunu da iman ile O’na ulaşmaya çalışarak; insanın insani yönünü geliştirerek yapmışlardır. “Üstünlük takvadadır” ayetini nazara alarak bu insanlara sıradan insanlara kıyasla “üst insan” olduklarını iddia edebiliriz çünkü olmak istediğimiz, yaratılışımızın gereği olarak ulaşmak istediğimiz yerlere ulaşmış, terakki etmiştir bu insanlar.
Son dönemde teknoloji ile hız kazanan bir akım var Singularity. Singularity insanın terakki isteğini yukarıda bahsettiğimiz “üst insan” olma arzusunu çarpıtarak batıni olması gereken terakkiyi zahiri olarak ele alıyor ve bedeni bir terakkiden “post human(üst insan)” dan bahsediyor. Bundan dolayı da Singularity size çelikten kollar, titanyum çene, yorulmayan bacaklar ve en önemlisi yapay kalp vadediyor. Ayetten şu yanlış mana da çıkarılabilir. Manen aşağı derekedeyiz değil de maddeten(bedenen) aşağı derekedeyiz ve bu yüzden bedenlerimizi de ahsen-i takvime(!!!) ulaştırmalıyız. Oysa ayette de geçtiği gibi insan suret olarak(bedenen) da ahsen-i takvimdedir. Aşağı derekede olan insanın manevi yönüdür. Ona verilen cihazatlar kâmil seviyededir. İnsan kendindeki cihazatları işlettirerek O’na ulaşmaya çalışmalıdır. Yani iman ile üzerindeki nakışları ortaya çıkarmalıdır.
“Ben yerelere göklere sığmadım mümin kulumun kalbine sığdım.” Hadis-i Şerif
Kalbin ne kadar yüksek bir vasıta olduğu Hadis-i Şerif ile vurgulanmıştır. Singularity ise kalbe sadece kan pompalayan bir organ olarak bakıyor ve sair demir menşeili organlar sunuyor. Singularitynin organlara bakışı ve sunduğu demir karışımlı organlar ile Said Nursi’nin verdiği örnekteki kaba demirciler çarşısını andırmakta.
Meselenin özünde size verilmiş olan ahsen-i takvim cihazatları taklit edilmiş cihazatlarla değiştirmeniz öneriliyor. Peki bu yeni cihazatlar bizim aradığımız, ulaşmak istediğimiz “hakiki terakkiyi” bize sağlayacak mı? Bu noktada tematik benzerlik açısından Yüzüklerin Efendisi’nden bir örnek vermek istiyoruz. Başlarda Elf olarak uyanan ve hakikate uyanmadan Morgoth tarafından Orklara dönüşen Elfler vardır. Elflerde başta “potansiyel Elf” iken Morgoth’un elinde Elf nakışlarının üzeri örtülerek Orklara dönüşmüşlerdir. Morgoth daha sonraki dönemlerde aynı işlemlerle bazı insanları da Orklaştırmıştır. Nitekim Yüzüklerin Efendisi kitabında Frodo Sam’e şunları söylemiştir:
“Hayır onlar (Orklar) da yerler içerler Sam. Onları üreten Gölge (The Shadow) sadece taklit edebilir, yaratamaz (make). Kendine ait gerçek şeyler yaratamaz (make). Orklara onun can verdiğini zannetmiyorum, o sadece onlara zarar vererek (ruined), onları çarpıttı (twisted); eğer yaşayabileceklerse, diğer yaratıkları gibi yaşamak zorundalar.”
Sonuç olarak size önerilen taklit edilmiş demir menşeili kalp hakiki manada gerçek bir kalp olmayıp çarpıtılmış bir kalp olacaktır. Üzerinizdeki Nakkaş’ın nakışının üzeri örtülmüş olacaktır; gerçek kalbi yapayı ile değiştirdiğinizde. Günümüzde ortaya çıkmasa da çarpıtılmış yaratıklar olarak Black Mirror sezon finalindeki tozlaşma sağlayan arılar örnek olabilir. Vahye mazhar “arı” nerede kaba demirden taklit arı nerede!! Bu taklit/çarpıtılmış cihazatlar bizi ahsen-i takvime değil tersine baş aşağı(Orklar gibi) gitmemize sebep olacaktır.
2 Comments
çok ilginç konulara değinilmiş, merakla takip edeceğiz. Hayırlı olsun.
hayırlı olsun. bizler de okuyup istifade etmeye çalışacağız. Rabbim sizleri istikametten ayırmasın.