Üzerinde bulunduğumuz yer bu halini alana kadar nice yollardan, nice safhalardan geçti ve geçiyor. Gökler ve yer bir bütün iken Allah onları ayırdı. Gökler ve yer oluştuktan sonra yerin sarsmaması için oraya sağlam dağlar yerleştirildi. Bu dengeli, sanatlı, tam kararında yaratma yeryüzü halifesine içindi ve sonrasında ;
“Biz emaneti göklere, yere, dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten kaçındılar.Zira sorumluluğundan korktular, ama onu insan yüklendi. İnsan (bu emanetin hakkını gözetmediğinden) cidden çok zalim, çok cahildir.” Ahzap 72
Göklerin, yerin ve dağların yüklenmekten kaçınmasının sebebi emanetin ağırlığıdır. Teklif edilen emanetin çeşitli yönlerinden bir ferdi, bir veçhi “Ene”dir. “Ene”, zaman-ı Ademden şimdiye kadar alem-i insaniyetin etrafını saran nurani bir şecere-i tuba ile müdhiş bir şecere-i zakkumun çekirdeğidir. Belki de göklerin, yerin ve dağların taşımaktan çekindiği yönü içerisinde şecere-i zakkum çekirdeği taşımasıdır.
“Rabbin meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” dediği vakit onlar: “Â! Oradaki nizamı bozacak ve yeryüzünü kana bulayacak bir mahlûk mu yaratacaksın? Oysa biz sana devamlı hamd, ibadet yapıp, Sen’i tenzih etmekteyiz!” dediler. Allah: “Ben, sizin bilmediğiniz pek çok şey bilirim” buyurdu. Bakara 30
Meleklerin/meliklerin “Â! Oradaki nizamı bozacak ve yeryüzünü kana bulayacak bir mahlûk mu yaratacaksın? Oysa biz sana devamlı hamd, ibadet yapıp, Sen’i tenzih etmekteyiz!” cümlesi tefsirlerde hikmeti öğrenmek için sorulan soru olarak ele alınır. Tefsirlerde olmayan kısım ise bu sorulan soru kendine yeryüzü halifeliği bekleyen şeytan açısından bir itiraz içermekte. Aslında şeytan ilk itirazını içinden burada yapmıştır -Allahualem- ve bu itiraz fiiliyata dönüşerek secde etmemeye kadar gitmiştir. Ayetteki bir diğer dikkat çekici kısım; yeryüzünde nizam bozma ve kan dökülmesi meselesidir. Anladığımız kadarıyla yeryüzünde bir nizam varmış. Nizam bozulup kan dökülmüş.
Halife kan dökenlerin, nizamı bozanların yerine gelecekti. Adem(a.s)’a bütün isimler öğretildi. Sonra onları meleklere/meliklere/temsilcilere iddialarında tutarlı iseler işaret edilenleri isimleri ile bildirmeleri istenince bilemediler. Bunun üzerine;
“Sübhansın ya Rab! Senin bize bildirdiğinden başka ne bilebiliriz ki? Her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan Sensin.” dediler. BAKARA-32
Allah: “Âdem! Eşyanın isimlerini onlara sen bildir.” dedi. O da isimleriyle onları bildirince Allah buyurdu: “Ben size demedim mi ki, göklerin ve yerin sırlarını Ben bilirim!” Ve Ben sizin gizli açık yapmakta olduğunuz her şeyi de bilirim!” BAKARA-33
32. ayette melikler/melekler böyle söylerken şeytan –Allahualem- burada bunu istemeyerek riyaya girerek söylemiş olabilir ki 33. Ayetin sonunda Allah: ” Ve Ben sizin gizli açık yapmakta olduğunuz her şeyi de bilirim!” diyerek uyarıda bulunuyor.
Adem(a.s)’a isimler öğretildi. Esma öğretildi. Düşünüp tefekkür edebiliyor. Meleklerde tefekkür yoktur, onlar tesbih ve tenzih ederler. İnsanı insan yapan meleklerin üzerine çıkaran tefekkür etmektir. Harfleri çatarak kelime, kelimeleri çatarak cümle, cümlelerle de tefekkür etmektir. Bunlar insanı Esma’ül Hüsna’ya vardırır. 33. Ayetin sonunda dikkat çeken bir nokta Adem(a.s)’ın isimleri saydıktan sonra Allah: “Ben size demedim mi ki, göklerin ve yerin sırlarını Ben bilirim!” demesi. Göklerin ve yerin sırrı ile insan arasında bir ilişki olduğu çıkarımı yapılabilir. Peki bu ilişki ne olabilir? Öncelikle insan yeryüzüne halife olduğundan “yeryüzü” kelimesine mana itibariyle baktığımızda yeryüzü, gökler ile yerin buluştuğu nokta anlamına gelir. Bu anlamdan göklerin ve yerin sırrının insan ile alakalı olduğunu anlayabiliriz. Bu sırrın birçok yönü olabilir; onlardan bir tanesi de şu cümlelerde olabilir;
”Hidayet gökten indi, deha zeminden çıktı.
Hidayet kalbde işler, aklı da işletir.
Deha akılda işler, kalbi ise karıştırır.
Hidayet iki hayata da saadet verir.
Hem dünyayı hem ahireti aydınlatır.
Deccal gibi(*Bunda ince bir işaret var)
Tek gözlü deha ise yalnızca bir yeri, bir hayatı anlar,
Maddeperest olur ve dünyaya düşkündür.İnsanı canavar yapar.
Hidayet şuurlu sanatı tanır, hikmetli kudrete bakar.
Deha zemine nankörlük perdesi çeker.”
Said Nursi, Lemaat
Gökten inen “hüda” ve yerden çıkan “deha”. Meleklerin hikmeti öğrenmek için sordukları sorudan yola çıkarak; evet oradaki nizam bozulacak ve kan da dökülecektir ama buna karşılık göklerin ve yerin sırrını bildiğinden dem vuruyor Allah. Nizam bozma ve kan dökme olayı “yer”e işaret ederken gökten inen hüda ile de meleklerin beklentilerinin fevkinde işler ortaya koyabileceğini düşünebiliriz insanın. Bu yazımızda “gök” ve “yer” sembollerinin manalarına kabaca bakmaya çalıştık. Bir sonraki yazıda “yer” kelimesinin manalarını ve deccaliyet ile irtibatına bakmaya çalışacağız.
3 Comments
Emir Bey`e
Öncelikle yeryüzünde nizam olmasi ve kan dökülmesi meselesinde halife kelimesi yerine gelen/devralan manasina gelir ki meleklerin hikmeti öğrenmek için sordukları sorudan nizamin bozulduğu ve kan döküldüğü manasını çıkarabiliriz. Çünkü Allah yeryüzünde nizam ve kan dökülmeyecek demiyor ; göklerin ve yerin sırrını bildiğinden dem vuruyor. Eğer nizam bozulmasaydı ve kan dökülmese idi melekler hikmeti öğrenmek için böyle bir soru sormazlardı diye düşünüyorum.
Yazıda tam vurgulanamadan geçilmiş bir noktayı da eklemek istiyorum. Melekler secde etti ama Şeytan secde etmedi. Yine Kehf suresinden biliyoruz ki Şeytan cinlerdendi. Ayette geçen Melekler kelimesi için “kendi türlerinin temsilcileri olarak” bakarsak daha isabetli olur ve “Şeytan meleklerdendi” iddiasının dogru olmadığı açığa çıkar.
Son olarak “yer” ve “yeryüzü” kelimelerinin ayrımı için serinin ikinci yazısında bu iki kelimenin mana itibariyle ayrımını kısaca incelemeye çalıştım. O yazıda iki ayeti karşılaştırarak “yerin altında olanların” Allah`ı zikretmediği manasini çıkarttım. Yani “yer” ve “yeryüzü” anlam olarak farklıdır birbirlerinden.
Emanet teklif edilenler arasinda gök, yer, dağlar ve insan geçmekte burada asıl cevabını aradığım ve cevabının da kolay olmadığı şu soruyu bende merak ediyorum “ayette geçen insan kimdir?” keza yer kimdir gök kimdir daglar kimlerdir ne manaya gelir yada bunlardan kasıt kimlerdir? Şöyle bir bakış açısı kullanırsak insan topraktan yaratılmıştır ve ayette geçen unsurları şu sekilde tekrardan sıralayabiliriz “ gök, yer, dag, ve toprak” olur. Aradığımız cevaba yaklaştırır mı bilemem ama bu 4 unsurun yahut gök yer ve daglarla kimlerin kastedildiğinin cevabını bende suan bilemiyorum. Cevapları da kolay gözükmüyor…
Enfes bir yazıydı. Hayırlı olsun. Aklımıza takılan bir şey oldu, “Anladığımız kadarıyla yeryüzünde bir nizam varmış. Nizam bozulup kan dökülmüş.” demişsiniz. Nizam varmış tamam. Ama bozulup kan döküldüğü çıkarımını nasıl yaptığınızı belirtmemişsiniz.
Açıklayabilir misiniz?
‘Öncelikle insan yeryüzüne halife olduğundan “yeryüzü” kelimesine mana itibariyle baktığımızda yeryüzü, gökler ile yerin buluştuğu nokta anlamına gelir.’ ifadesinde yer ile yeryüzünü farklı kavram olarak ele almışsınız. Birde ayette geçen emanet yerdekilere veriliyor, kabul etmiyorlar meselesine değinmişsiniz. Yer, yeryüzünün altında olan mı yine burada? Kim yada ne bunlar? Bunu açabilir misiniz? Teşekkürler.
hayırlı olsun. bizler de okuyup istifade etmeye çalışacağız. Rabbim sizleri istikametten ayırmasın.