Mitoloji yazılarında değindiğimiz bir konu da kökene dönüş konusudur. Kökene dönüş arkaik insanlar için çok önemlidir. Bu konuda mitleri bilmek demek nesnelerin kökenindeki sırrı öğrenmek demektir anlayışı mevcuttur. Bu yazıda nesnelerin değil insan için bir kökene dönüş sayılan rahme dönüş/Regressus ad uterum konusuna değineceğiz. Elbette rahme dönüşten kasıt bir yenilenmedir.
“Biz insanı ahsen-i takvimde yarattık. Sonrada onu esfel-i safiline düşürdük.”
Tin suresi-4 ve 5
Ayetin ışığında insanın ahsen-i takvimde olduğu ve bir düşüş yaşadığından bahsediliyor. Ancak bu düşüşten sonra bir yükselme ile ahsen-i takvime ulaşabiliyor insan. Bunun ilk örneğini Adem(as)’da görebiliyoruz. Zira Allah yeryüzüne bir halife yaratacağım buyurarak Adem(as)’ı yarattı. Ardından Adem(as) da bir düşüş yaşadı ve yeryüzünde imtihan yaşadı ve kökenine dönerek yeryüzü halifeliği görevini yerine getirmiş oldu.
Kökene bireysel olarak dönüş bu işe girişen kişinin varlığını yeniden canlandırma olarak anlaşılabilir. Bireysel dönüşte İslam literatüründe tasavvufun böyle bir misyonu vardır. Tasavvuf bir yönüyle arınma ve hatırlamadır. Bu konuda bir İslam büyüğü şöyle demiştir.
“Tasavvuf, bir kimse vücuda gelmemiş olduğu zaman nasıl idiyse, öyle olmasıdır.”
Evet insan dünyaya geldikten sonra ikinci bir doğuş ile bu hale erişebilir. Mitolojide de bu yeni doğuşa verilen isim Regressus ad uterumdur. Regressus ad uterum ritiyle bağlantılı mitlerde bu dönüşü simgesel olarak değil de etiyle kemiğiyle gerçekleştirmiş olan kahramanlar yada büyücüler ve şamanların serüvenlerini anlatan mitlerdir. Bu konu hayli ilgi çekicidir. Zamanımızdaki simgesel olan birçok olay mitolojide karşımıza mücessem bir şekilde karşımıza çıkmaktadır. Bu dönüşümün hikmeti nedir tam bir bilgimiz yok açıkçası. Çok sayıda incelenen bu dönüş mitlerinde iki madde ön plana çıkmaktadır. Birincisi, bir kahramanın bir deniz canavarı tarafından yutulması ve onu yutan canavarın karnından kurtulması. İkincisi ise Toprak-Ana’nın ağzıyla veya dölyatağıyla bir tutulan bir mağara ya da bir yarıktan aşağıya tehlikeli bir iniş.
Bu öne çıkan iki noktayı da örneklendirmek istiyoruz. Deniz canavarı tarafından yutulma denildiğinde elbette Yunus(as) anılmalı. Kendisi kavminin ıslah olmayacağı düşüncesiyle denize açılır ve sonrasında bir balık tarafından yutulur. Bu yutulma sonucu acziyetini tam manasıyla yaşar. Ardından gelen duası sonucu balığın karnından kurtularak ikinci bir doğuş yaşar. Bu olayı simgesel değil bizzat yaşamıştır.
İkinci madde için vereceğimiz örnek ise gerçekten yaşandığını düşündüğümüz Yüzüklerin Efendisi’nden bir örnek olan Gandalf’tır. İkinci maddede geçen yarıktan aşağıya tehlikeli bir iniş Gandalf’ın yaşadığı bir olaydır. Yüzük Kardeşliğinin yolu Moria’ya düşer ve burada grup Balrog ile karşılaşır. Gandalf’ın Balrog ile mücadelesi Moria’da geçer. Bu mücadele sonrası Gandalf Balrog’la birlikte yarıktan aşağı düşer. Moria’nın kelime manası da black chasm yani kara yarıktır. Moria’nın bu kelime anlamı yarıktan düşme olayını pekiştirmekte. Bu düşüş sonrasında Gandalf, Boz Gandalf’tan Ak Gandalf’a dönüşerek bir yeniden doğuş gerçekleştirir. Bu iki örnekte de simgesel değil eti kemiğiyle bir yenilenme geçirenlere örnek verdik. Bu yenilenmeye bir de simgesel dönüşüm geçiren birini örnek vermek istiyoruz. Said Nursi. Kendisi eserlerinde de bu yenilenmeye örnek vermekte ve hayatını iki döneme ayırmakta; Eski Said dönemi ve Yeni Said dönemi.
Bu dönüşümü yaşadığı olayı incelemeden önce 30. Söz’de geçen bir yenilenme örneğine bakmakta fayda var. 30. Söz’de üç farklı seyahat sonucu hakikate ulaşmadan bahsedilir. Bunlar göğe, yere ve devr-i alem yani yeryüzüne seyahattir. Burada yere olan seyahate bakacağız. Her seyahat çölde yani dünyada başlar. Yenilenme mitinin ikincisinde Toprak-Ana’nın ağzıyla veya dölyatağıyla bir tutulan mağara tabiri geçmekteydi. 30. Söz’deki yere doğru olan seyahatin başlangıcı da şu sözlerle başlamakta;
“Bak ha şurada tünelvari mağaralar, tahtel’arz akıntılar bekler ikimizi.”
Bu seyahatin sonucunda bir yenilenme geçirilerek hakikate ulaşma vardır. İkinci inceleyeceğimiz olay ise Said Nursi’nin Eski Said’den Yeni Said’e geçişini anlatımını inceleyeceğiz.
Anlatılan bölüm 23. Sözde yazının başında verdiğimiz Tin Suresi ayetlerinin tefsirinin yapıldığı bölümde geçmektedir. Anlatılan temsili vaka uzun olduğundan sadece ilgili yerleri inceleyeceğiz.
“Birden o hal değişti. Baktım ki, ben tünel içinde sukut eder gibi bir süratle giden şimendiferin içindeyim.”
30. Söz’de tünelvari mağara denilmesi ve yine 8. Söz’de kuyudan aşağı düşme ki kuyu bu haliyle yere doğru açılan bir tüneldir ve burada da tünel kelimesiyle birlikte sukut eder gibi ifadesi bir düşüşü anlatıyor Said Nursi. Bu yolculuğun sonunda kendi mezar taşını gördükten sonra tövbe ediyor ve
“Ayıldım… Eski Said kaybolmuş Yeni Said olarak kendimi gördüm.”
Regressus ad uterum diye adlandırdığımız mitlerin aslında yaşanan lakin belli bir süre sonra unutulanların nasıl mite dönüştüğünü verdiğimiz örneklerle görüyoruz. Acaba başka mitlerde de anlatılan olaylar yaşanmış olaylar olabilirler mi?