Gökler ve yerin birbirine çok yakın olduğu bir zaman diliminden geçiyoruz. Bu güzel zamanların cilvelerine bir nebze mazhar olduğum için kendimi şanlı hissediyorum. Elhamdulillah. Lakin bu mazhariyet bu makalenin gecikmesine sebep oldu ve geçtiğimiz günlerde bir lise öğrencisi daha intihar etti. Bu haber vesilesi ile bu yazıyı daha fazla ertelememe kararı aldım.
Şeytani bir sistemin içerisinde yaşıyoruz. Fıtratımıza ters kurallar, kanunlar altında ruhlarımız eziliyor. İnsanoğlu daha dünyaya geliş nedenini kendine sorma fırsatı bulamadan yitip gidiyor. İnsan kelimesi nisyan kelimesi ile aynı kökten gelir ve nisyan ”unutma” demektir. Hayat macerası da bir nevi bu unutulanı hatırlamak üzerine bir yolculuktur. Bu unutmanın üzerine bir de eldekilerin değerini bilememe eklendiğinde, zavallı insanoğlu nefsini kurtaracak bütün sermayesini kaybediyor.
Şeytani bir sistem dedim. İlk olarak sistem kelimesinin etimolojisini inceleyelim. Fransızca sözcük eski Yunanca sýstēma σύστημα “bir arada duruş” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Eski Yunanca stēma στημα “duruş, durma” sözcüğünden syn+ önekiyle türetilmiştir. Oysaki duruş, durma eylemi insanın ve kainatın fıtratına ters bir eylemdir. Konu ile ilgili Said Nursi;
”Sükûn(durgunluk) ve sükûnet(sessizlik), atâlet(hareketsizlik), yeknesaklık (monotonluk), tevakkuf(durma), bir nevi ademdir(yokluktur), zarardır. Hareket ve tebeddül(yenilenme) vücuttur, hayırdır. Hayat, harekâtla kemâlâtını bulur, (mükemmelliğe ulaşır).” der.
Hayat devamlı yenilenmek ister, bir akış söz konusudur, prensipte madde devamlı surette enerjiye dönüşür. Kainattaki kural ve kanunlarla ilgili olarak biz ”ilahi nizam” tabirini kullanırız. Nizam kelimesi ise nazım kelimesi ile aynı olan nzm kökünden gelir. Nazım ise sevgi, doğa şiiri demektir. Şiirde ise okunuşu itibari ile bir akış söz konusudur aynı Kuran-ı Kerim’in okunuşu gibi. Bu okunuş aynı zamanda akıllara müziği de getirebilir. Tolkien külliyatına hakim olanların aklına bir de “Ainur’un Müziği” gelmiş olabilir ama konuyu daha fazla dağıtmamak adına burada keselim.
Yaratılan bu ilahi nizamın içinde her insan kendi notasını çalmakla sorumlu. Lakin apaçık düşmanımız olan şeytan çomak sokmak suretiyle akıp giden nizamı, kendi sistemleri ile durdurmaya, akışı bozmaya çalışır ve insi şeytanlarda bu sisteme destek verir.
”Oralarda fesat ve bozgun çıkarıp, nizamı altüst ettiler.” Fecr 12
Sistemin zorunlu kıldığı şartlar çok küçük yaşlardan itibaren insanın iç dünyasını tahribe başlar. İlk darbe sistem mağduru anne baba tarafından alınır ve okul hayatı ile birlikte bu tahrip daha da sistematik hale gelir.
https://www.youtube.com/watch?v=YBWJ_Mf3yyI
Yukarıdaki haberde YGS sınavına bir dakika geç kaldığı için sınava alınmayan bir gencin yaşadığı travmayı seyredebilirsiniz ve bu sene iki lise öğrencisi de bu sınav sebebi ile yaşamlarına son verdi. SBS, LGS, LYS, ÖSS, YGS gibi ne hikmetse genelde üç harfli olan bu sınav sistemleri, bir insanın en kıymetli zamanları olan çocukluk ve gençlik yıllarını, anılarını hatta hayatlarını çalıyorlar. Oysaki hakikatimize giden yolda bize temel oluşturacak bu yıllar, daha hiçbir şey hissedemeden, yaşayamadan geçip gidiyor.
”Çocukluk anılarımı bile zorla hatırlıyorum.
”Babamın anıları benimkilerden güzel diye onları anlatıyorum oğluma.”
”Benim anılarım test kitapları ve okul arasında kaybolmuş.”
Yukarıdaki itiraflar eşime ait. İç burkucu değil mi? milyonlarca sistem mağduru insandan bir tanesi. Ama geç de olsa kaybettiklerini hissedebildiği için de şanslı. Hiç hissedemeden sönüp giden o kadar insan var ki..
Eşime bu sözleri itiraf ettirebilen ise 2,5 yaşındaki oğlumuz. Onun kalbi. Henüz tahriple bozulmamış, modern tabir ile ”organik insan fıtratı”. Kaybettiklerimizi hatırlayıp, yaralarımızı tedavi edebilmek adına bir merhem, kainata ve kendimize yeniden çocuk kalbi ile bakabilmek.
+ Baba bak kedi!
– Nerede oğlum.
+ Bak! orada işte.
– Orada kedi yok oğlum yanlış gördün galiba.
+ Hayır baba bak orada!
– Aa gerçekten de ağacın arkasında kedi varmış oğlum haklısın.
+Neden?
Ve hiç bitmeyen ”neden?” sorusu silsilesi. Hala çevremdeki kedileri oğlum kadar iyi fark edemiyorum. Çevreme ve mahlukata karşı daha hassas olduğumu düşünüyordum oysaki. Tahribatın boyutu sandığımdan da çokmuş. Bu tedavi sürecinde ”Küçük Prens” ve ”LOTR” eserlerinin büyük faydasını gördüm diyebilirim ve kitap haline gelmesini arzu ettiğim Feridun Ağabey’in ”Ya Süperman Ya Huzur” isimli yazı dizisinin de gelecekte çok daha fazla önem kazanacağı kanaatindeyim.
Son olarak bu yazıyı yazmama sebep olan animasyonu, sekiz dakikanızı ayırarak izlemenizi rica ederim.
NOT: Animasyondaki ağaç detayına özellikle dikkatinizi çekmek isterim.